Haberler

“Benim geleceğimi öğretmenlerim belirlediler”

1952 yılında Ordu’nun Ulubey ilçesinin Cevizlik köyünde dünyaya gelen Kadır Akyazı, yatılı Ladik-Akpınar İlköğretmen Okulu’nda ve daha sonra İstanbul İlköğretmen Okulu’nda okuyarak ilkokul öğretmeni oldu. 4 aylık bir öğretmenlikten sonra Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Grafik Bölümü’ne giren Akyazı, 2. sınıfın sonunda ailesinin isteği üzerine  Almanya’ya geldiğini anlatıyor:

“Ben Ladik’teyken babam çalıştığı inşaattaki arkadaşlarıyla birlikte yurt dışında çalışmak için başvuruda bulunmuş ve ilk işçi kafilesi ile Hollanda’ya gitmişti. 1970 yılında Hollanda’dan Almanya’ya geçerek Duisburg kentindeki Thyssen Stahl fabrikasında çalışmaya başlamış, annem ve kardeşlerimi de Almanya’ya getirmişti. O zamanlar Türkiye öğrenci olaylarıyla çalkalanıyordu. Geleceğimden korktukları için, annemle babam mutlaka Almanya’ya gelmemi istiyordu.

Grafik bölümü başkanı hocam Mustafa Aslıer, bizim okulun aynısının Düsseldorf’ta olduğunu söyledi ve 1971 yılında öğrenci olarak Almanya’ya geldim. 6 ay Almanca öğrendikten sonra okula başladım ve 1976 yılında Grafik Dizaynır olarak mezun oldum.

Benim geleceğimi öğretmenlerim belirlediler. İlkokul öğretmenim yolumu açmasaydı, okumam, bir (hatta iki) meslek sahibi olmam mümkün müydü? Bu yönden kendimi çok çok şanslı görüyorum ve öğretmenlerime son derece minnettarım.”

ALMANYA’DAKİ ÖĞRETMENLİK SERÜVENİNİZ NASIL BAŞLADI?

Mezuniyetten sonra, Düsseldorf Yabancılar Dairesi Almanya’ya öğrenci olarak gelenlere çalışma izni verilmediğini, ülkesine geri dönmesi gerektiğini bildirmişti. Halbuki o sıralar evliydim ve işçi ailesi olduğum için beni geri gönderemiyorlardı. Tam da bu sıralar  WDR Köln Radyosu’nda Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nde Türkçe öğretmeni arandığını duydum. Giriş sınavlarından sonra, 1977 ders yılı başında Velbert’teki Katholische Grundschule Ludgerusschule’de Türk çocukları için açılan hazırlık sınıfında göreve başladım. Bir Alman meslektaşımla birlikte 3. sınıfta aldığımız öğrencilerimizi 6. sınıfın sonuna kadar okutacaktık. 4. sınıftan sonra normal sınıflardaki öğrenciler değişik okullara giderken, bizim sınıftan kimse gidemiyordu. Halbuki en az 2 öğrencimizi Gymnasium (veya Realschule’ye) göndermek istiyorduk. “Hazırlık sınıfından bu okullara geçiş olmaz” diye tutturdular. Ben de ‘neden olmasın?’ diye Schulamt’a kadar gittim. Uzun bir mücadeleden sonra bir öğrenciyi Gymnasium, birini de Realschule’ye gönderdik!

Türkiye’den 1-2 yıl önce gelmiş, çok zeki ve çalışkan olan 6 öğrencim daha vardı. Hauptschule’deki meslektaşımla, öğrencilerimin aileleriyle konuşup planımı anlattım ve onaylarını aldım. Realschule müdürüne gittim ve “Zeki ve çalışkan 6 öğrencimi, 5. sınıfta Almancalarını ilerlettikten sonra tekrar size, 5. sınıfa getirmek istiyorum; alır mısınız?” dedim. “Ancak Almanca öğretmeninin onayı ile alırım” dedi. Normal Almanca derslerinin yanında, ikinci yarıyılda cumartesi günleri bu öğrencilerimle özel Almanca dersi yaptımBunlara Haupschule’deki Almanca öğretmeni iki öğrenci daha ekledi ve yeni ders yılında 8 öğrenciyi Realschule’ye gönderdik. Bunların en az yarısı Gymnasium diploması alarak üniversitede okudu! Diğerleri de çok iyi meslekler edindiler.

SIRADAN BİR ÖĞRETMEN DEĞİLSİNİZ…

Orasını bilemem ama buna belki “beni yetiştiren öğretmenlerimin bana yüklediği bir sorumluluk” diyebiliriz.  Yani, çok fakir bir ailenin çocuğunu yaz tatilinden fedakarlık yaparak çalıştıran yolunu açan bir öğretmen ne kadar sıradan bir öğretmense, ben de öyleyim.

Tabii bu arada kendimi yetiştirmek için seminer ve toplantılara, öğretmenler derneği ve öğretmenler sendikası etkinliklerine de katılıyordum.

1980 yılında askerlik görevimi yapmak üzere Türkiye’ye gittim; 4 ay sonra dönünce Essen Kray ve Steele’deki iki Hauptschule’de çalışmaya başladım. Bir yandan da iki mesleğimin uygulama alanı olan okul kitapları komisyonlarında yazar ve grafik tasarımcı olarak çalışıyordum. Haftalık ders saatlerimin dörtte biri ile meslek hayatımın sonuna kadar RAA’da (Yabancı Öğrenci ve Ailelerinin Eğitimini Destekleme Kurumu) bağlantı öğretmeni (Verbindungslehrer) olarak birçok projede görev aldım.

BANA İHTİYAÇ DUYULDUĞUNDA, KOLAY KOLAY “HAYIR” DİYEMEDİM!

Velbert’te kuruluşunda bulunduğum Atatürk Gençlik Derneği’nde 12 yıl yönetim kurulu üyeliği yaptım. 1990-95 yılları arasında Velbert Yabancılar Meclisi Başkanlığı, daha sonra 3 yıl Ordulular Kültür ve Dayanışma Derneği kurucu başkanlığım oldu. Öğretmen arkadaşlarla Essen’de Türk Veliler Birliğinde birçok etkinliklerimiz oluyordu. En önemlisi de 23 Nisan’ı birlikte organize edip kutluyorduk. Bunun bir benzerini de Velbert’te kurmayı düşündüm ve Atatürk Gençlik Derneği’nden tanıdığım dostlarımla Velbert Türk Veliler Birliği’ni kurduk. Essen’de RAA’dan sağladığım destekle “İki dilli Okuma Yarışması” etkinliğine başladık. Türkçe Anadil Dersi öğretmeni arkadaşlarla Ruhr Öğretmenler Derneği’ni ve  Ruhr Veliler Birliğini kurduk.

Öğretmenliğe başladıktan kısa bir zaman sonra şu gerçeği gördüm: Burada görev yapan bir Türkçe öğretmeni olarak hayatım ya okul ile ev arasında geçecek, veya çocuklardan başka veliler ve sosyal hayata da elimden geldiğince katkılarda bulunacaktım. Türkiye’de Köy Enstitülerinin devamı olan öğretmen okullarında bize ikincisini yapma görevi iliklerimize kadar işlenerek verilmişti. Bu nedenle çevremde bana ihtiyaç duyulduğunda, kolay kolay hiç birine “hayır” diyemedim! 1977’de başladığım öğretmenlikten 2017 yılında resmen emekliye ayrıldım. Şimdi bir türlü vakit bulamadığım resim çalışmalarıma devam ediyor, öğretmenler derneğimizin etkinliklerine, öğrencilerimle memleket gezilerine  katılıyorum. Yazın köyümde fındık topluyor, yaylada çocukluğumu yaşıyorum. Muhabirce/Ünsal Gür- ESSEN

Diğerleri
Grafikartplus Ajans

Diğer haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu