Osman Yazıcı: “İşte bu da benim 57 yıllık Almanya hikâyemin özeti”
Trabzon-Sürmeneli Osman Yazıcı'nın Almanya hikayesi
Almanya serüveni 1963 yılında Lünen’de başlayan ve hâlâ Rheyd’te yaşayan Trabzon-Sürmeneli Osman Yazıcı (81) hikayesine „Benim Almanya`ya gelmemde bana yardımı dokunanlardan, ölenlere Allah`tan rahmet, hayatta olanlara, sağlıklar dilerim“ diyerek başlıyor…
“İki senelik askerlik hizmetini 19 Temmuz 1963`te bitirip memleketim Sürmene Köprübaşı’na geldim, iş, güç yok. 27 Mayıs 1960 İhtilali`nin ardından hele bizim oralarda iş yapmak hayli zor, zaten yapacak param da yoktu. Aklıma Almanya`ya gitmek geldi fakat nasıl?
“ÇÖPÇÜ OLARAK DAHİ ÇALIŞIRIM”
Askerliğimi, eğitim hariç Sivas Merkez Komutanlığı`nda yazıcı olarak yapmıştım görevim icabı resmi kuruluşlarla devamlı temas halindeydim. Bir arkadaşım vasıtasıyla Sivas İşçi Bulma Kurumu Şube Müdürlüğü`ne gittik. Müdür Kaya Bey, bizi çok iyi karşıladı. Ağustos ayı idi, bize birer gazoz ısmarladı hoş sohbet ettikten sonra arkadaşıma “Buyurun sizin için ne yapabilirim” diye sordu, arkadaşım da ona, “Arkadaşım Osman Yazıcı Almanya`ya gitmek istiyor dedi.
Kaya Bey, bir bana baktı bir önündeki kağıda baktı ve “Elimde sadece 30 kişilik madenci kontenjanı var” dedi. Bana bakarak, “Sen madende çalışabilir misin?” diye sordu Ben de ona “Siz beni gönderirseniz ben çöpçü olarak dahi çalışırım” dedim.
Bunun üzerine Kaya Bey sekreterine işlemleri yapmasını söyledi ve beni SSK hastanesine, askeri hastaneye ve pasaport işlemleri için emniyet müdürlüğüne gönderdiler. Ben de oradan tekrar terhis olduğum merkez komutanlığı`na giderek eski komutanım Yarbay İbrahim Özgen’e “Komutanım Ben Almanya`ya gidiyorum bana yardımcı olur musun” dedim.
Önce şaka zannedip pek aldırmadı, sonradan kağıtları gösterdiğimde “Tamam oğlum” dedi. Posta inzibatı çağırdı şoförü istedi. Şoför Antalyalı Ercan Soylu geldi ve ona “Osman`ı al, ciple nereye gitmesi gerekiyorsa getir götür ve işlerini tamamla” dedi. Ve aynısı oldu, iki günde işlerim bitti.
“HOŞ GELDİNİZ- DANKESCHÖN”
Tekrar Trabzon`a döndüm. 13 Ağustos 1963`te Sivas`tan bir telgraf aldım, ‘Pasaportun gelmiş hemen Sivas’a gel’ diyorlardı. Ben de askerde yaptırmış olduğum tahta bavulumu alarak İstanbul`a hareket ettim.
Karaköy`deki İş ve İşçi Bulma Kurumu Alman İrtibat Bürosu’na müracaat ettim. Yorucu bir işlemden sonra, 1 eylül 1963`te 120 kişilik bir kafilenin başkanlığını da üstlenerek Sirkeci`den yola çıktık.
Hepimize, yolculuk esnasında yememiz için kuru yiyeceklerimizi birer poşet içinde yanımıza vermişlerdi. İlk durağımız Münih İstasyonu idi. Orada bir Bulgar kadın tercüman geldi, 35 arkadaşımızı aldı. Geriye kalan bizler de Frankfurt- Köln ve en son 30 kişi ile Essen’e geldik.
19 arkadaşımız orada kaldı. Bir gece orada kaldıktan sonra, geriye kalan 11 arkadaşla bizi bir VW minibüsle Lünen- Brambauer köyüne getirdiler. Bizleri odalara taksim ettiler. Ben 4 kişilik bir odada 3 arkadaşımla kaldım. Ayda bizden, her şey içinde 21 DM kira kesiliyordu.
Ertesi gün lojman şefi Willi Achenbach isimli bir beyefendi bizi odasına çağırdı ve hepimize “Hoş geldiniz” dedi. Ben de 3 günlük yolculukta lügattan ezberlediğim tek kelimeyle ona “Dankeschön” diye cevap verdim, bana gülümseyerek “prima prima” diye karşılık verdi.
MADENCİ OLARAK İLK AYLIĞIM 629 DM İDİ
Artık madenciliğe başladık, yevmiyemiz 19.21 DM. İlk aylığımı 629 DM olarak aldım. Bir senelik kontratım vardı. 1965 mayısında mobilyalı bir odaya taşındım. Ayda 75 DM ödüyordum; odamın temizliği, çamaşırlarımın yıkanması her şey içinde. Anne diye hitap ettiğim, evin hanımı Bayan Richter, iş elbiselerimi her hafta yıkar ütüler masanın üzerine koyardı.
Bir gün kendisine “Anne bunları ütülemeye gerek yok işe giydikten yarım saat sonra yine kirlenecekler” dedim. O da bana “Osman önemli olan, senin işe başladığın andaki temizliğindir. Bu senin evinin etiketidir” dedi. Bu konuşmayı asla unutamam ve bunu hep örnek almışımdır; benden sonra çocuklarıma ve torunlarıma, hatta nazım geçen herkese de o nasihatte bulunmuşumdur.
18 ay sonra madendeki işimden ayrıldım ve daha çok para kazanacağım bir iş buldum. Alüminyum fabrikası, çok sıcak. Ama ne de olsa yer üstünde idi. Madende 1130 metre yer altında çalışıyorduk.
İLK ANADOLU RESTORANI 1980’DE LÜNEN’DE AÇTIM
Alüminyum fabrikasında çalışırken bir de kaynakçılık kursuna gittim 6 ayda kursu bitirdim ve kaynakçı oldum. Arkadaşlardan duyuyordum, montaj işlerinde daha çok para kazanılıyor diye. 70`lerin başlarında başka bir firmada kaynakçı olarak işe başladım. Köprü inşaatları, fabrika inşaatları atom enerji santralleri derken, 1980 senesinde aklıma restoran açmak geldi ve Lünen Brambauer kasabasında “Anadolu” adında 24 kişilik bir restoran açtım. Tabii bu arada iki oğlumu ve eşimi de Türkiye’den getirdim, bir de aşçı alarak restoranı yürütmeye başladık.
İşler çok güzel gidiyordu. Daha büyük bir yer açalım dedik ve yer aramaya başladık, derken Mönchengladbach- Rheydt’a geldik. Orada 270 metrekare üzerinde bir yer kiraladık.
A`dan Z`ye kadar her şeyi yeniden yaptık. Yine aynı Anadolu ismi altında 40 kişilik bar bölümü ile 120 kişilik restoranımızı, 5 Mayıs 1982`de üç ortak; rahmetli Ömer Faruk Sancak ve Nihat Sancak ile birlikte açtık. 1997 senesinde restoranı kapatmaya karar verdiğimde ortaklardan da ayrılmıştım, tek başımaydım, 15 senede epey yorulmuştum.
57 YILLIK HİKÂYEM
1997’de yine Anadolu ismi altında bu sefer güzel bir kiosk açtım. Onu da 2008 Ocak ayında kapatıp Türkiye`ye dönmeyi düşünürken, 21 Mayıs’ta, 51 yıllık hayat arkadaşımı kaybettim.
Şu anda, suya düşmüş ördekler gibi ne tarafa gideceğimi bilmeden hâlâ burada Rheyd’ta ikamet ediyorum. Türkiye`ye gitsem kimseyi tanımıyorum, benden sonra doğanlar 48-50 yaşında, emsallerimin çoğu ölmüş.
Burada çarşıya çıkınca yarım saatte en az 10 kişi ile karşılaşıyorum, bu da bana bir nebze olsun moral veriyor. Elbette memleketimi de özledim, özlüyorum. Senede en az 3 defa Türkiye`ye gidiyorum. Gidip gelme problemim yok emekliyim, çifte vatandaşım, sağlığım iyi, çocuklarla diyaloğum çok iyi, 17 torunum var. Fakat, akşam eve gelince yalnızım. İşte bu da benim 57 yıllık Almanya hikayemin özeti.” Muhabirce/ Hülya Sancak- RHEYDT