
DÖLEK: Geleneksel çarksız çömlekçilik
“Dölek köyü; Gümüşhane merkez ilçesine 35 km uzaklıkta bulunan, geleneksel çarksız çömlekçiliğin hâlihazırda yaşamaya devam eden köy” tanımlaması her ne kadar doğru bir tanımlama olsa da lirik açısından çok yetersiz. Bu yetersizlikten kaynaklı olsa gerek yaşamaya çalışan kültür mirası vasfının anlaşılamadığı kanısındayım.
“Somut olmayan kültürel mirasın korunması ve sürdürülebilirliği” ifadesi ne kadar bilim koksa da mezkûr köyün kır papatya kokusundan uzak bir ifade. “Güveç” yöresel adı ile “gudu” üzerine sanat ve bilimin farklı alanlarında çalışmalar bulmak mümkün ve kolay; örnek vermek gerekirse: çoğrafi işaret alması, fotoğraf sanatçıları tarafından yapılış anının yakalanması, gezelim görelim muhtevalı programlarca çekimlerin yapılmış olması… Ancak; bunca sanat ve bilime rağmen görülmedi tükenmek üzere olduğu, kabul edelim ki sahip çıkamadık ve bir varmış bir yokmuş olmasına perde araladık. Tüm bilim terimleri ve makama arz ifadelerini rafa kaldırıyorum izninizle. Bir de benden dinleyin bu türküyü, köyün ifade ise gılıfgil mahallesinden.
Ben oradaydım!
Her yıl mayıs-haziran aylarında henüz biçim ayı başlamadan ve güz sonra ermişken ( sıralamayı kasıtlı ihlal ettim, anlatım bozukluğu olsun istedim, zira anlaşılamadı başka türlüsü ) benim bildiğim kadarıyla en genci 55 yaşlarında olan, yaş ortalaması 62 olan, bu mesleği icra eden zanaatkâr annelerimizin sayısı 12’yi geçmez. 12 rakamını da bilinçli seçtim 10 desem yuvarladı denecekti. Bahse konu 12 de iyimser bir seçim. Eski tip küp, tandır yapanların sayısı ise 3 ü geçmez.

Ben oradaydım, farklı 2 mevkiden çuvallarla sırtta şelek yapılırdı çömlek toprağı, sonra ayak ile basımı sonra elle taşları seçimi en son yöresel ifade ile “yapmaya oturulurdu”. Gudu yapmasını bilmeyenler çamuru ellerdi, yani taşlarını ayıklardı. Şimdi de öyle ama öyle hissediyorum ki geçmiş zaman kipi kullanmamıza az kaldı.
Ben ordaydım, çark yok makinemsi hiçbir teknoloji yok tamamen tahta bir çark ve üzerinde elle döndürülen başka düz bir tahta, öyle tahta deyip geçtiğimi bakmayın her birinin yöresel bir adı var. Çocuklar kuzukulak toplar tuzlayıp yerdi, bir yanda biçim ayına hazırlıklar tırpanlar dövülürdü. Her tırpan dövücüsünün kendine ait bir ritmi vardı. Heykeltraş teyzelerimizin yakında bir eski kap içinde su, gudu için tarak, bu manzaranın seyrine doyum olmazdı.
Gılıf Ali bir sandalyede oturur karşı meşeye seslenirdi, ses yankı yapardı, tırpan sesi ritim tutardı, sütannem gudu sanatı icra ederdi. Yazlık naylondan ayakkabılarımız hep kül rengi idi, araziler hep çorak, yazlık naylonun içine su girerdi biz yürüdüğümüzde değişik sesler çıkardı, severdik o sesi sırf o ses çıksın diye tekrar çorak araziye girerdik.
Gudular hafif kuruyunca goguçlanırdı yani bir tür sırlama işleminden geçerdi. Sonra gudu ya özel tandırlarda yakılırdı. Önceden her evin önünde o yuvarlar kelife benzer tandırlardan vardı. Şimdilerde çok azaldı, sadece o tandırlara bakıp sanatın çırpınışını görmek mümkün. Diğerleri odun küllüklerine döndü. Bu sanatta küle dönecek bu gidişle.

Gudu yanan tandırdan uzun bir demir ile alınırdı, içine patlama mısırı atardık; bazısı çok iyi patlardı sarıklı hocaya benzerdi adına hoca derdik, öğretmen derdik. Patlayan her bir mısır tanesinin ismi vardı.
Erkekle güveçleri götürüp satardı bu eyleme “yola gitme” denirdi. Şimdi iç piyasada tüketilecek kadar az olduğu için kimse yola gitmiyor ve otomatik sonucu olarak kimse yoldan gelmiyor.
İyi insan olursak şirinleri bizde görebilir miyiz bilmiyorum ama sahip çıkmazsak gudu ları ve anılarını tekrar göremeyiz.
Gümüşhane merkez ilçesinin 35 km uzağında bir köy ve o köyde yaşayamaya çalışan dünya mirası gudu. Muhabirce/ Güngör Güner GÜR – 24.05.2025