Mülheim`a Çinka geldi
Karadenizli Müzisyen Birol Topaloğlu ve İstanbul Kumbaracı50 Tiyatrosu'ndan yönetmen Yiğit Sertdemir, ortak bir projeye imza atmışlar ve ortaya Çinka çıkmış. Projenin fikir babası, Theater an der Ruhr'da Dramaturji ve İdari İşler Sorumlusu Rolf C. Hemke. Projenin de yapım ortağı.
Hemke, Kumbaracı50 Tiyatrosu ile birkaç yıldan beri ortak çalışmalar yaptıklarını ifade ediyor. Birol Topaloğlu da 2011 yılında Theater an der Ruhr'da özel bir konser vermiş.Rolf C. Hemke, Topaloğlu'nun müziğinden ve özellikle de sahne performansından çok etkileniyor:
"Topaloğlu müziğini tiyatral bir performansla sergiliyordu" diyor Hemke. Kendisiyle biraz muhabbet ettikten sonra, aklına iki her iki sanatçının ortak bir projede buluşması fikri gelmiş ve bir İstanbul seyahatinde, yazar-yönetmen Yiğit Sertdemir ve Birol Topaloğlu ile buluşup ortak çalışma üzerine konuşmuşlar. Her ikisi de kabul ettikten sonra ortaya Çinka çıkmış; Müzikli tiyatro: Türkçede çok kullanılan bir deyim olmadığı gibi, çok fazla eser de yok bu tarzda. Sözsüz tiyatro, sessiz sinema gibi.
Nedir bu Çinka?
Çinka Karadeniz'de geceleri ortaya çıkan ve insanların korktuğu/korkutulduğu bir figür belki de cin. Tarif edilirken ayakları ters, korkunç bir yaratık, geceleri ortalıkta dolaşan yaratıklar olarak tarif ediliyor.Bazı yerlerde peri diye geçiyor. Cinlerden söz etmek toplumda hoş karşılanmadığı için belki de böyle bir isim takılmış. "Çinka büyüklerimizin bizi küçükken karanlıktan korumak-korkutmak için kullandıkları bir figürdü" diye tanımlıyor Çinka'yı Topaloğlu. Benim ısararcı "cin mi bu, cinden mi geliyor?" sorularım karşısında da "Ka- küçültme ekidir, belki de küçük cin" anlamında kullanılmıştır, olabilir" diyor.
Çinka için Arhavi'ye gittiler
Çinkayı daha yakından tanımak için, Birol Topaloğlu'nu Arhavi'de ziyarete gidiyor Yiğit Sertdemir ve Çinka'yı canlandıran oyuncular; İlyas Odman ile Candan Seda Balaban. 10 gün kadar Birol Topaloğlu'nun düşler evi- Ezmoce'sinde kalıyorlar. Orada dinledikleri hikayeler, gördükleri, yaşadıkları ile İstanbul'a döndüklerinde Çinka'yı oluşturuyorlar. Sahnede Karadeniz'e özgü objeler; sepetler, ipler ve çubuklar dekor olarak kullanılıyor ve rüzgarın sesinden denizin hırçınlığına kadar herşey sadece bu objeler yardımıyla canlandırılıyor.
Oyuna ilgi yoğundu
Tiyatro salonu doluydu. Türkler kadar Almanlar da oyuna ilgiliydiler. Oyun sonrasında, hikayeyi anlayamadıklarını ifade edip açıklama istediler.
Oyunda, Birol Topaloğlu sahnenin bir köşesinde oturuyor ve 5 tane enstrüman çalıyor oyun boyunca: Maçka davulu, (normalden daha küçük bir davul), duduk, tulum, çonguri (laz sazı) ve kemençe. Müzik, bir hikaye anlatıyor, tek bir söz yok. Işık oyuncuların ve hikayenin en büyük tamamlayıcısı. Karanlık salonda ve sahnede Yüksel Aymaz'ın ışık yönlendirmesiyle yolumuzu buluyoruz, gecenin karanlığındaki derinliği, Karadenizin koyu karanlığını "ışık"la görüyoruz-hissediyoruz. Klasik tiyatro izleyicisi için, oyunun içine girmek ilk etapta zor olabiliyor.
Laz kültürüne katkım olsun
90'lı yıllarda Almanya'ya daha sık geldiğini ifade eden Topaloğlu, popülariteden öte, müziğin arka planıyla, bilimsel yanıyla ilgilenen, üreten sanatçılara olan ilginin azalmasını, dünyadaki gelişmelerle paralel görüyor. İstanbul'da yaşamıyor; kendisini bedenen ve ruhen büyük şehirden ayırmış, Arhavi'de yaşıyor, kendisine ait bir mekanı var Ezmoce (Ezmoce- lazca rüya anlamına geliyor)
Ben tiyatroyla pek ilgilenmiyordum onlar da Karadeniz müziğiyle çok ilgili değillerdi. Rolf'tan böyle bir "müzikle tiyatroyu içine alan bir çalışma yapar mısınız" teklifi gelince ben de "laz kültürüne bir katkım olsun diye" yapmak istedim diyor Topaloğlu. Ben onlara Karadeniz hikayeleri, söylenceler, anlattım ancak onların gelip görmeleri, yaşamaları gerekiyordu. "Onları benim Arhavi'deki Ezmoce köy evinde ağırladık. (Lazcada rüya demek) Lazca bilmedikleri için, müzikle ışık oyunlarıyla bedensel hareketlerle birikimlerimizi sahneye yansıttık, kendimizce bir dil oluşturduk sahnede bu dili kullandık bu da müzikli tiyatro oldu, benim icin de tiyatro dünyasını daha yakından tanımak için bir vesile oldu" diyor Birol Topaloğlu.
Müziğin hikayeyi anlattığı tiyatro türü
Oyunun yönetmeni Yiğit Sertdemir, "Baştan beri Karadeniz mitolojilerden oluşan sözsüz bir oyun düşündük bunun için de Karadeniz'e gittik oradaki hikayeleri dinledik, kafamızdaki imajlardan, hikayelerden kafamızda canladırdığımız etkilendiğimiz şeylerden ve Çinka figüründen yola çıkarak bir yaşam ölüm aksına oturttuk oyunu. Doğum yaşam ve ölüm. Bunların çetin doğadaki uyumunu anlatmaya çalıştık. Oyunu herkes başka türlü algılayabiliyor. Gözlerinizi kapatıp dinleyebilirsiniz, kulaklarınızı kapatıp dinleyebilirsiniz her seferinde başka hikayeler çıkarabilirsiniz" diyor.
Toplam 3-4 ay gibi bir süre de hazırlanan oyun, ilk olarak İstanbul'da sahnelendikten sonra hayli ilginç tepkiler almış. İstanbul dışında ilk sahnelendiği yer Almanya. Oyun sonunda, izleyicilerin sorularını yöneltmeleri için yapılan oturumda da seyircilerle sanatçılar bir araya geldi. Recai Hallaç'ın tercümesiyle iki dilli yapılan oturumda, izleyiciler, oyunla ve Lazlarla, Lazcayla, kültürle ilgili sorularını sanatçılara yönelttiler; soruların muhatabı genelde Birol Topaloğlu oldu. Laz kültürü ve dili üzerine sorulan sorulara, Birol Topaloğlu'nun Lazlara da Kürtler gibi baskı yapıldığı ve Lazcanın da neredeyse unutulmaya yüz tuttuğu şeklinde cevaplar vermesi üzerine, zaman zaman yanlış anlamalar, gerilimli anlar yaşansa da, usta sanatçı tulumuyla çaldığı horon havasıyla ortamı yumuşattı ve herkese Theater an der Ruhr'da horon vurdurdu.
Hülya Sancak/ Mülheim