Bu yazıyı, (YUNUS SURESİ YÜZÜNCÜ AYETİ) “Düşünmeyen beyinlerin üzerine pislik yağar” Ayetini okumayanlar, okumasın!
Çoook uzun zamandır yazmıyordum, yazmadım. Bugün daktilonun karşısına geçtim, bir şeyler yazayım dedim. Baktım, daktilonun şeriti eskimiş, yazamıyorum.
Hanım geldi, hayırdır ne yapıyorsun? O önündeki ne öyle? dedi.
Ben de saf saf daktiloo dedim. Hülya yazı istedi de, bir yazı yazacaktım şerit bitmiş dedim.
Halooo diye çıkıştı. Leptop var leptop onlan yazacaan dedi.
Ben de haaa dedim, uyandım.
Şimdiii…
Nerdeeen başlasaaam,
Neleeer anlatsaaam
Neleeer sallasaamm nasıııl avutsamm.
Neyse, son satırdaki sallamayı ve avutmayı, zaten sağolsun bizim anlı şanlı yazılı basın yapıyor.
Oradan bana iş kalmaz. Kalsa da zaten yapmam, yapmadım…
Eeee o zaman ne yazılır?
Örnek vereyim, aklımda tutup da yazmadığım bir iki konunun başlığını söyleyeyim.
1)Bundan iki yıl önceydi, Federal Almanya’da doğum yapmış veTürkiye ye kesin dönüş yapmış anneler için birikmiş annelik emekliliği olduğu bilgisine ulaştım.
Bu bilgiyi pratikte önce, bin dokuzyüz seksen yılında, Türkiye ye kesin dönüş yapan ablamda uyguladık. Ortaya şu çıktı, annelik izni iki yıl. 1992 yılından önceki çocuklar için çocuk başına aylık 85 Euro emekli maaşı.
Bu maaş, başvuru tarihinden itibaren hesaplanıp hak eden anneye gönderiliyor. Ablamda uyguladık, başvuru tarihinden itibaren geçen süre peşin ki, bu süre iki yıl. Diğeri aylık olarak baglandı.
Yazmadım.
(Sağolsun Sözcü dün uyanıp yazmış)
Bunun gibi konular ve çocukların eğitimi konusundan da dem vuracaktım da. Şimdlik kalsın.
ANILAR
En iyisi size iki büyük sanatçıdan iki küçük anımı anlatayım vakit öldürelim. Hatta böyle anı bende çok, kimden isterseniz.
Murti mi dersiniz, Bülent Ersoyun ilk kadın olduğu konserinden ispat ettirme fotosu mu dersiniz. İbo’yu Köln Dom kilisesinin arkasında düzenlenen konserde fanatik izleyicilerin elinden tır römorkunda nasıl kurtardığımı mı istersiniz, Ohoooo.
Şimdi size bir iki Neşet Ertaş la bir iki Suat Sayınla anımı anlatayım zaten en güzeli de bu.
Neşet Ertaşla yaklaşık 1985’lerde Köln Keup caddesi yakınlarında tanıştık. Ben o zamanlar Hürriyet’te muhabirlik yapıyordum. Sonra dost olduk. Aile sırları dahil sohbetler başladı. Bergheim de ailesiyle iki daireye yerleşti.
………………..
Neşet Ağbey birgün telefon açtı, “Yunus yardımına ihtiyacım var bana gelebilirmisin” dedi.
Kalktım Bergheim e gittim. Bina da zile bastım kapı açıldı, kata çıktım. Kapıda bir kız karşıladı, kızı Döne. “Neşet ağbeye geldim” dedim. Babam yukarı katta sen geç ben çağırayım gelir dedi.
Ben de o zamanki düşüncemle, “Tamam bem burada bekleyeyim” dedim.
Döne dedi ki, “Sen burada beklersen babam geldiginde bana kızar, misafiri niye ayakta beklettin der. İçeri geç ben babamı çağırayım” dedi. Bu hareket benim beynimde yer etti.
Pekiii beni niye cağırmş: Oğlu Hüseyin, programlarda Neşet Ertaş türküsü okuyormuş. Kendisi babasının sağlığında, onun türkülerini ağzına hiç almamış. Beni Hüseyine bunları anlatayım diye çağırmış.
Daha sonraki günlerden birinde de gene telefon açtı, gene gittim aldım kendisini yolda gelirken sohbet ettik. Köln Leverkusen arasında sohbete başladık, hatta o günlerde mini kaset teybim de vardı onu da açtım. Ondan çok kısa özet.
“Neşet Ağbi, Neşet Ertaş oldun. Maddi olarak bu sana ne getirdi Türkiye’de neyin var” dedim.
Kırşeherde babamdan kalma üç odalı kerpiç ev var dedi. Türkiye’de TRT de çalışıyordum, geçici çalışıyormuşum” dedi.
TRT’de çalışırken Ankara’da gazino programı bitiminde otururken birisi geldi, kâğıda imza İSTEDİ ATTIM. Konserde hep oluyordu,öyle bir şey sandım imzaladım.
Daha sonra anladım ki, TRT den tazminatsız çıkışımı imzalamışım. Oradan attılar da benim türkülemi TRT de çalıyorlar altına adımı bile yazmıyorlar. Beni yok sayıyorlar. Buna çok yanıyorum” diye anlattı ben de size aktarayım dedim.
Yazı uzun oldu, Suat Sayın’ın “Yanlış okuyorsun Müzeyyeeeen! feryadına yer kalmadı. Muhabirce/2106123- Yunus IŞIKOĞLU/ Tüm dünya