Almanya hayallerin bitti Mehmet!
Hatay`ın Yayladağ ilçesi’ne bağlı Kışlak Beldesi`nde 1938 yılında dünyaya gelen 8 çocuk babası,18 torun dedesi Mehmet Arslan kendinden söz ederken ‘Kışlak Beldesi’nin değirmen ağası idi babam. Etem Ağa’nın oğluyum. Hataylı Etem Ağa’nın oğlu Mehmet dedin mi herkes tanır Hatay da. Almanya da ise `Kasap Mehmet`diye anılırım” şeklinde anlatmaya başladı.
KISMETİNİZİ BAŞKA YERLERDE ARAYIN!
1964 yılında başlayan Almanya`ya geliş hikayesini anlatırken “Babam akıllı, ilerisini gören biriydi. Değirmencilikte umudunu yitirince bizi topladı oğlum bu köyde durmayın. Kendinize yeni bir iş bulun. Kısmetinizi başka yerlerde arayın!” dediğini anlatıyor.
Almanya’ya işçi olarak gidenlerin konuşulduğu bir sohbet sonrası işçi olarak yazılmaya karar veren Mehmet Arslan “İşlemlere başlayabilmem için cepte para yoktu. Rahmetli babam arpaları satmamı söyledi. Arpaları satıp Hatay’a giderek işlemlere başladım. Sağlık kontrollerine takıldım. Birlikte yazıldığım arkadaşlarım sağlık muayenesini atlattıp köye gittiler. Köyde ‘Mehmet’in kanı bozuk çıktı!’diye anlatmışlar. Tansiyon sorunu çıkınca, bir hafta gecikmeli İstanbul’a gidebildim. Alman İrtibat Bürosu’nun önü serbest satış yapanlarla doluydu.”
`POLİS POLİS` DİYEREK KAÇTILAR
Sıra beklerken,kaldırımda duran biri yanına çağırdı ‘Şu karşıda gördüğün elbiseci ile anlaşamadım. 15 Liralık elbiseyi 10 liraya düşürdüm, aramızda sorun çıktı, inatçı biri. Bana o elbiseyi alıverir misin?’ diye sordu.Trakya da askerlik yaptım ya, sözde açıkgözüm! ’Ver 10 Lira alayım’dedim.
Demez olaydım!Sen getir 15 Lira vereceğim!‘ dedi.
`Git Mehmet al şu elbiseyi, göster İstanbul da nasıl para kazanıldığını` diyerek satıcının yanına vardım. 20 Lira istedi. Bir pazarlık, bir pazarlık 10 Lira’ya düşürebildim. 10 Lirayı ödedikten sonra ‘ver elbiseyi’ dedim.
Aldım elbiseyi yolun ortasına gelmeden, ‘Polis,polis!’diye bir bağırış! İlkin ne olduğunu anlayamadım. Kısa bir şaşkınlıktan sonra bir baktım, elbiseyi bana satanla almamı söyleyen hızlı adımlarla kaçıyorlar. Ne yapacağımı şaşırdım. Elbisenin çalıntı olabileceği aklıma geldi. “Almanya hayallerin bitti Mehmet!” diyerek ters yöne kaçmaya başladım. Bir süre sonra soluk soluğa kalınca oturup şöyle etrafa bakındım. Kendi kendime ‘Mehmet sen nereye kaçıyorsun? Kimden, niye kaçıyorsun?’ diye sorduğumda dolandırıldığımı anladım. Paramın hepsini elbiseye vermiştim. Geri gelip, 10 liraya aldığım takımı,2,5 Liraya zor sattım. İlk iş bir kaşık ve bir naylon tabak aldım. İşlemler bitinceye kadar ceza olsun diye günlerce suya şeker katıp, içine ekmek doğrayarak karnımı doyurdum. Kaşık ve tabağı hâlâ saklarım.”
NANKÖR OLMAMAK LAZIM
Ticaret yapmayı çok sevdiğini anlatan Mehmet Arslan Almanya’daki ilk günlerini anlatırken “Trenle yolculuğumuz üç gün sürdü. Benimle birlikte 20 kişi Wesel‘deki Nestkamp diye anılan tuğla ve kiremit fabrikasına geldik. Çalışanların çoğu Türk, iş ağırdı. Saat ücretim 1,42 marka geliyordu. Ayda yaklaşık 220 DM kazanıyordum. İşveren, kimsenin gözünün yaşına bakmıyor, iş zor diyenlere kapıyı gösteriyordu. Burada beş sene aralıksız çalıştım. Sonra Krupp’a geçtim. Büyük ocaklara verdiler, `Burası beni öldürür!` deyip üç sene sonra ayrıldım. Ailemi ve çocuklarımı ise 1970 yılında getirdim”dedi.
Fabrikadan ayrıldıktan sonra ticarete atıldığını anlatan Mehmet Arslan şunları söyledi: “İlk yıllardan beri yaptığım et satışı devam ediyordu.B ir hayli de çevrede tanınır olmuştum. İşlerim oldukça iyi gidiyordu. Her tarafa nam saldım.`Hataylı Ethem Ağa’nın oğlu Mehmet, oldu ‘Kasap Mehmet!’
Bir adresim olsun istiyordum. Yabancı olduğum için ticaret yapabilme izni almam mümkün değildi! Bir çözüm yolu bulmam gerekiyordu. 1973 yılında bir Almanın adına dükkan açtım. Kazancımın büyük bir kısmını ona vermek durumunda kalıyordum. 1978 Yılında Duisburg’ta ilk ekmek fırınını açtım. Temiz iş yaptığım için Alman müşterilerim de çoktu. Dünyada yapmadığım iş kalmadı. Kimsenin hakkını yememeye özen gösterdim. Nankör olmamak lazım. Allaha çok şükür, burada çok çalıştım çok kazandım.Tüm zorlukları ise sabrederek aşabildim.”
Muhabirce/İbrahim Ergül- DUİSBURG