
YOKLU KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Herkes valizini hazırlarken özenle; bir an duraksadı Seher, ben oradaydım-bu başarış bir vazgeçiş denemesiydi; bavulunu tıka basa gelişi güzel ikilemeler eşliğinde doldurdu. Zira yolculuk uzundu, cümleler her zamankinin aksine kısa. Geri dönüş tarihi ise meçhul ya da itiraf etmek gerekirse meçhul olan geri dönüştü aslında.
El örgüsü yeşil kurbağasını, birkaç anahtar kelime, analize muhtaç alt metinleri de aldı yanına. “heveslerine öleyim” cümlesini sardı bir kese kâğıdına; kimseler görsün bilsin istemedi belki almaya hayal güçleri yetmeyenler vardı.
Yeni bir paragrafa geçti kendini bir şey zannedip. İsraftan da mı korkmadı? Bunu Sina sordu, benim üstüme attı, canı sağ olsun. Aşağı yukarı 5 basamak aşağı indi zihninde, çok önemsiz bir husus kaldığını bir an olsun fark etti. “Bileti yoktu” ha bir de “Gidecek Yeri” Aman dert ettiğin şeye bak” dedi Sina. Bunu da ben dedim aslında, ödeştik Sina.
“Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe” büyükler için çocuk kitabını da aldıyanına,07 uçlu kalemini, 5 taşını, 10 dakikada 1 uykusunun bölünmesini, uğruna gözyaşı akıttığı mukaddes evveliyatını. Pencereden aşağı fırlattı 3 kuruşa 5 köfte döneminden tanıdığı iletileri, bir de kenarları oval zarları. Saatini çıkardı ucuza sattı, bordo kazağını giyindi. Artık çıkmak için hazırdı.
Seher, telefonu çalsın istedi o an “yan oda-güzel insan ya da kısaca ortak, adını sen koy dostluk kitabında geçsin ama” “ Buyur gel! Desin istedi, öyle yarım ağız değil, ünlem işareti tonlamasında. Olmadı, olduramadı.
Sina’nın telefonu çaldı, engellenmiş numara arıyordu, çok sinirlendi Seher; altına kovboy ipinden bozma imzasını atardı ki arayan Yoklu Kişilik Bozukluğuydu. Çok eskilerden üst üste 3 cumaya gitmemiş kadar eski bir tanıdıktı. Numara değildi belki tanıdık; peki ya hikaye!

Ne için beşikte sallanır insan, müjdeleyen neyi müjdelemiştir tam olarak. Ne için yaşar insan; dini, milli, ailevi, yâri, şahsiyeti. İşte onda hemen hemen hiçbiri yoktu; henüz teşhisi konmamıştı. Tam klinik bir vakaydı ve çöp olmayı hak edeli 2 bahar olmuştu.
Sina bavulunu aldı, ama kendi bavulunu mu Seher’in bavulunu mu? İşte orası muamma. Saklı kent 10 km ilerde tabelası şeklinde değil ama. Tam bir muamma. Asansör bekledi bir Sina, bir de gençliği. Bekleme gelmez, asansör bozuk dedi Seher. Aslında yalan söyledi, zaman kazanmak biraz daha düşünmek istiyordu. Zor bela şarkısı eşliğinde hep beraber indik, ağır ağır çıkmak varken merdivenlerden. Bavulun tekerleklerinden öyle bir feryat kopuyordu ki, sanki tekerlek yeni icat edilmiş de insanlığı kendine duyurmak istiyordu.
Dönüp baktım geri kalan mutfağın balkonuna, el salladım Sina ve Seher’e bir de bayram sabahlarıma.
Hüzün hiç bu kadar güzel suçüstü yakalanmamıştı. Yaş kaçtı, fil şeklindeki bulutlar kaçtı, komşudaki yemek vakti kaçtı, heves inadına yeşerdi.
Sözü ne uzatayım, vardık otogara. İş bölümü yaptık, ben saati çıkarıp sattığım için yok pahasına, Sina turuncu kordonlu saatine baktı, ben gençliğime, Seher çıkış izni isteyen otobüslere. Ha unutmadan Seher zihninden bir sayı tuttu, Sina o sayı kadar basamak çıktı gözlerini kısıp karanlıkta dolaştı. Yorgundum. Otobüs ne zaman gelir diye sordum. Seher hangi otobüs diye soracak oldu Sina sus işareti yaptı. Bir – belirsizlik sıfatı olan bir- otobüs geldi. Hep birlikte otobüse bindik. Ben el sallamak için dışarda beklemek istesem de olduramadım. Muavine sordum nerede ineceğiz!.. Muhabirce/ Güngör Güner GÜR- 16.02.2025-NEVŞEHİR