itiraf
ben,
denizinden ırak düşmüş korsan,
yağmurun tenindeki umut,
çölde bir parça bulut arayan
bedeviyim…
tuzun hatırası
sırtından pul pul dökülen,
kedinin burun kıvırdığı
balık omurgası ve
karanlığa ters tutulmuş
aynası sabahın…
ben yalnızlığını gülücüğüne teslim etmiş aptal,
hatıraları kundaklayan piromanım…
masalın orta yerinde
devini kaybetmiş çocuk,
kör bıçakların cinayeti;
ben mahallede bir polis vakasıyım…
güze ayarlı takvimin sayfası,
rüzgarını yitirmiş eylül…
ben günah sızmasın diye geceye,
namazda safları sıklaştıran mümin…
hayatın zoruna giden cevapsız soru
ve anasının dizinde ağlayan
umarsız ana kuzusu…
ben,
ayrı dallardaki sarmaşıkların
birbirine hasreti,
kayanın kuytusunda ten değiştiren yılan,
eşkıya ayrılıklarda vurulan militanım…
ben
tütsüsü dualarla yakılan
bir türkü tutkunuyum;
hani bendenmiş gibi,
iri cüsseli dedem gibi,
o koğuşun içinde,
radyosunu ranzaya asıp
17 yaşında asılan oğluna ağlayan atam gibi…
ben ozanını bulmuş bir şiir tutkunuyum,
kaynağından içilen su gibi aziz,
gökteki kuşlar gibi hür,
martının derdindeki deniz,
Nazım’dan kalan en güzel miras gibi…
Helsinki, 3.4.2016