Duyguları yönlendirmek
Sevgi de mutluluk da, diğer duygular gibi insan zihninde oluşan şeyler. Nihayetinde kişi mutluluğunu kendi kafasında belirliyor. Duyguların oluşumunda çevresel ve öznel etkenler var. Çevresel etkenleri, insanın yaşamı boyunca kazandığı deneyimler, gözlemlediği olaylar, edindiği insani ilişkiler gibi, insanın etrafında meydana gelen olayların toplamı olarak düşünebiliriz.
Burada, bireyin çevreden edindiği deneyimlerdeki sorumluluk payı değişkendir. Her deneyimde bireyin sorumluluğu yoktur. Sırf bir yerde bulunmak bile deneyimin duygu bazında sonuç vermesine yol açar ve birey dışardan (çevreden) aldığı veriyi, beyninde o veya bu şekilde işler.
Duygulara yön vermek mümkün mü?
Herhangi bir duygu, bu çok somut bir duygu da olabilir, dolaylı veya dolaysız yollardan bireye zarar verirse, birey bu duyguyu değiştirerek çevreden deneyimlediği ve nitekim değiştirmekte zorlandığı olaylara dokunmadan zararsız hale getirebilir. Yani örneğin bir kız Kıvanç Tatlıtuğ’a platonik olarak aşıksa ve Kıvanç Tatlıtuğ ile gerçek aşk yaşamayı mümkün görmüyorsa ve bu kendi sorumluluk sahası dışında olan durumundan da şikayetciyse, kendince ürettiği bu acıyı yok etmenin mutlak ve kesin çözümünü, Kıvanç Tatlıtuğ’a olan aşkını bitirmekte bulabilir.
Evet, bu çok basit önerinin uygulaması zor olabilir, ancak kızın şikayetinden kurtulabilmek adına yapabileceği yegane şey budur. Böylesine bir yapıda platonik aşk duygusunu azaltma, kızın acısını kendince dindirmek adına bir çözüm olabilir.
Bireyselden toplumsala
Şimdi bu „memnuniyetsizlik“ durumunu, toplumsal bir soruna ışık tutma adına kullanalım. Almanya’da yaşayan Türk gençleri arasında yaşadıkları ortamdan memnun olmayanların sayısı artıyor. Bu artış kendini, Türkiye’ye göç eden vasıflı gençlerin sayısına da yansıtıyor (Gerçekten göç olup olmamasi bilinmemekle birlikte, kısa süre de olsa yeni bir yaşamı tanımak ve denemek için birçok genç Türkiye’de çalışmayı tercih ediyor).
Gurbetci kavramının Almanya’da doğup büyüyen yeni nesillere yakışmadığını düşünüyorum. Gurbet garipliğin yaşandığı yer, gurbetci ise kendini garip hisseden, memleketinden uzakta yaşayan insandır.
Özellikle Türkiye’ye göç etmek isteyen genç kitlenin en bilindik nedeni Almanya’da yaşadıkları gariplik, yani kendini yabancı hissetme hissi olduğunu gözlemleyince, üzüldüm. Çünkü sonuçta burda doğup büyüyen, okula giden, Almancası Almanlarınki kadar iyi olan bu gençlerin kendilerini bulundukları ortamda yabancı hissetmeleri ilk bakışta çelişkili bir durum gibi geldi.
Yabancılaşmayı tetikleyen unsurlar
Türk gençlerinin maruz kaldığı fırsat eşitsizliği (eğitimden işe, birçok yaşam alanında), dıslanma ve onaylanmama gibi etkenlerin, onları, bunları yaşamayacaklarını düşündükleri Türkiye’ye göçe sevk edebilecegini düşündüm. Bir Türk genci her ne kadar topluma uyum sağlamışsa da çok küçük bir kesimden de olsa ayrımciliğa maruz kalabiliyor. Bu olumsuz deneyimler enerjik gençleri hedeflerine engelsiz ulaşabileceklerini sandıkları Türkiye’de kariyer yapmaya yönlendiriyor. Gençleri Almanya dışında kariyer yapmaya yönlendiren daha bircçok başka gerekçeler sayılabilir.
Almanya nasıl benimsenecek?
Almanya’da yaşamaktan memnun olmama durumundan kurtulmak için bir çözüm yolu, yukarda sözünü ettiğim gibi "duygulara yön vermek" olabilir. Burda yukardaki örneğimizin aksine bir duyguyu azaltma değil, bir duyguyu sağlamlaştırıp artırmakla sonuca ulaşabilmek olası. Madem Almanya’yı memleketi olarak görememe, gençleri her hâlükârda zor olan göçe yönlendiriyor, o zaman Almanya’yı gençlere memleket olarak benimsetmekte yarar var. Buna engel oluşturacak bir durum görmüyorum, aksine gençlerin Almanya’yı memleketleri olarak benimsemeleri sapına kadar hakları. Burda doğan, büyüyen, okula giden, meslek sahibi olan birinin memleket duygusuyla ilgili, yani yaşadığı yeri sevme duygusuyla ilgili karar verecek otorite olamaz.
Peki gençler Almanya’yı nasıl memleketleri olarak kabul edecekler? Öncelikle Almanya’nın kesin parçası oldukları bilinci yerleşmeli. Almanya’nın parçası olmayı, ortak tarihsel geçmişe, milli bağlara bağlamamalı. Burda yaşayan biri olarak çok doğal bir şekilde bu ülkenin deviniminde katkı sahibi olunabilir. Bunun farkına varmalı ve bu benimseyişteki ciddiyeti, her ortamda belli etmeli.
Böyle bir bilincin yerleşmesi gençlerin yaşadıkları yerde daha memnun olmalarına yardımcı olacaktır. Almanya’nın deniz kıyısına sahip olduğunu hatırlayıp tatilini Kuzey Denizi’nde yaparken, Eifel’de ormanları gezerken, Ren nehrinde tekne turu yaparken olumsuzlukları değil güzellikleri görecekler, memleketlerini sevebileceklerdir.
Yusuf Bal/ Duisburg