DÜSSELDORF- Ünlü sanatҫı Hakan Kurtaş, “Ben Çoktan Gidersiniz Sanmıştım” isimli tek kiṣilik performansıyla Almanya’da Düsseldorf ve Berlin’de sahne aldı. Düsseldorf’ta Capitol Tiyatro Salonunda sahne alan sanatҫı farklı hikậye ve yorumuyla izleyicilerden tam not aldı.
Kurtaş’ın sahnelediği oyun, postmodern tiyatronun öne ҫıkan örneklerinden biri. Will Eno’nun “Thom Pain (based on nothing)” adlı eserinden uyarlanan oyun, varoluṣsal temalı; korku, yalnızlık, çocukluk anıları ve kaybetme duygusu etrafında şekilleniyor.
Metin, bir adamın yalnızlıkla, çocukluk anılarıyla, bir arıyla, kelimelerle, aşkla, bencillikle, kaybetmeyle ve kocaman gözlü bir köpekle kurduğu ilişkiler üzerinden ilerliyor. Klasik düz bir anlatım yerine duygusal iniṣ ҫıkıṣlar, parçalı anlatımla aktarılıyor. Kurtaṣ‘ın seyirciyle kurduğu doğrudan iletişim, seyirciyi sahneye yoğunlaṣtırıyor.
“Ben Çoktan Gidersiniz Sanmıştım”, çok severken kaybedenlere adanan bir oyun… Gerçek hayatın, insanla hayvan arasındaki bağın, aşkın kusursuzluğundan korkunun karanlığına uzanan geniş bir duygusal yelpazeyi sahneye taşıyor.
Oyun, yaşam ile ölüm arasındaki kısa ama yoğun bir an gibi. Korkutucu olduğu kadar çekici. “Sizin çocukluğunuz ne zaman bitti? Ne kadar incindiniz? Daha küçücükken, sadece iki göz, bir kalp ve birkaç kelimeyken… Asla iyileşmememiz mükemmel değil mi?” gibi sorular izleyiciyi düşünmeye davet ediyor.
Kurtaş’ın güçlü sahne performansı, uzun süre ayakta alkışlandı. Düsseldorf gösterisi, sonrası Kurtaṣ ile bir söyleṣi yaptık:
“Her oyunda seyirciyle birlikte yeniden bir hikâye kuruyoruz”
Oyunculuğa başlama sürecinizi düşündüğünüzde; sizi sahneye çeken ilk duygu ya da ilk kırılma noktası neydi?
Hakan Kurtaş: İlk kırılma anım, ilkokul 3’te tiyatro kolunda sahnede gerçek olmadığını bildiğim bir kişiyi, durumu veya hikâyeyi izleyenlere gerçekmiş gibi hissettirebilmenin hazzını almamla başladı. Mavi sakallı bir kralı ve bir samurayı oynuyordum. O an salondaki herkesin ortak bir hayale inanmak için toplandığını düşünmüştüm. Elbette çoğunluk, çocuklarının ilk sahne performansını kamerayla kaydetmek için gelmişti ama ben oyun oynama sihrine ilk o zaman inandım.

Şu anda sahnelediğiniz oyunda sizi en çok zorlayan ya da en çok dönüştüren şey ne?
Kurtaş: Her anın, izleyicinin duyguları ve tepkileriyle dönüşmesi beni de konfor alanımdan çıkarıyor. O anda hep birlikte başka bir hikâye yaratıyoruz. Her seferinde başka bir deneyimin beni ve seyirciyi beklemesi paha biçilemez bir heyecan.
Gerçek hayatta birinin ‘gitmeyip kalması’ hangi noktada hem absürt hem komik oluyor?
Kurtaş: “Doğru zamanda doğru yerde bulunmak” tabirini her zaman hissetmeyiz. Hayat çoğu zaman yanlış zaman–doğru yer, doğru zaman–yanlış yer gibi absürtlüklerle dolu. Bence komedi de tam bu bilinmezlikten doğuyor.
Hem oyuncu hem müzisyen hem çizer… Bu disiplinler sizde aynı yaratıcı merkezden mi çıkıyor?
Kurtaş: Aslında ikisi de. Ortak çıkış noktası; anlatmak ve paylaşmak hissi. Hepsi başka disiplinler ama aynı kişinin farklı varyasyonları gibi. Bu bakış hoşuma gidiyor.
Tiyatro kökenli bir oyuncu olarak, kamera önüyle sahne arasında sizi en çok etkileyen fark nedir?
Kurtaş: An, ya samimidir ya değildir. Bunun mecrası yok bence. Sinemanın atmosfer kurma gücü sınırsız; tiyatro ise o anda cereyan eden canlılığıyla heyecan verici.
Bir karakter yazacak olsanız: ‘Her an gitar çıkarıp şarkı söyleyen adam’ mı yoksa ‘Her şeye çizimle cevap veren adam’ mı olurdunuz?
Kurtaş: Müziğin sesi ve çizimin sessizliği birbirini besliyor. Biri diğerini daha değerli kılıyor. İkisinin de yeri çok ayrı.
Canlandırdığınız karakterlerden hangisi gerçek hayatta arkadaşınız olsa ondan uzak dururdunuz?
Kurtaş: “Yak Bunu”daki Pale’den uzak dururdum. Fazla dengesiz ve vahşi biriydi. Şu an sahnelediğim oyunda Thom ile ara sıra sohbet etmek isterdim ama her gün görüşemezdim. Ara ara hayatta olduğunu bilmek yeterdi. Hakan Kurtaṣ’a bu söyleṣi iҫin ҫok teṣekkür ediyoruz. Muhabirce/Ahmet Elcivan – DÜSSELDORF





