Erdoğan “Gelmesin” mi?
24 Mayıs'ta T.C Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Köln'e geliyor. Her ne kadar cumhurbaşkanlığı seçimleri için propaganda yapmaya geliyorsa da, görünürde Avrupa Türk Demokratlar Birliği (UETD)'nin açılışına geliyor. Lanxess Arena hazırlandı. AK Parti sevenler salona akın etmişler.
Bazı gruplar, change.org'ta Erdoğan Köln'e gelmesin, Erdoğan istenmeyen kişi ilan edilsin diye imza kampanyası başlatmışlar.
Alman basını ise, "Cehennemin dibine kadar yolun var Erdoğan"dan "Sezar Sendromu" na kadar TC. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ı eleştiren, Almanya ziyaretini olumsuzlayan yayınlar yapıyor. Alman siyasiler de oldukça gergin; Başbakan Angela Merkel Erdoğan'la görüşmeyi iptal etti, Claudia Roth, Erdoğan Cumhurbaşkanı Gauck'tan özür dilesin diyor.
Peki neden?
Başbakan Erdoğan'ın Almanya ziyareti ile ilgili Yeşiller Essen İl Başkanı Gönül Eğlence'nin değerlendirmelerini aldık.
Almanya sanki hep bir ağızdan Erdoğan Almanya'ya gelmesin diyor. Peki neden? Böyle birşey söylenebilir mi?
Gönül Eğlence: Söylenemez. Her ne kadar, şahsen de, Erdoğan’ın Almanya’da seçim kampanyası yapıyor olmasını tasvip etmesem de, hukuksal ve politik açıdan "sen gelemezsin" denemez. Bunun için ciddi suçlar işlenmiş olmalı ki, Erdoğan’dan çok daha fazla diktatör olan siyasetçi Almanya’yı ziyaret edebildi.
Alman siyasetçilerin bu karşı çıkış/duruşları ne derece doğru?
Eğlence: Alman siyasetçileri olarak bu durumda, yerel ve AB seçimleri öncesinde bu tip açıklamalar sonuç olarak hiçbir getirisi yok. Ben örneğin, Başbakan Merkel’den görüşmeyi iptal etmesi yerine, Erdoğan’la buluşup AB müzakere tarafı olan Türkiye başbakanıyla diplomasinin tüm olanakalarını kullanıp Türkiye’de karşılaşılan demokrasi eksikliğini dile getirmesini beklerdim.
Bundan da öte, en başta Soma’da yaşanan faciadan ötürü başsağlığı dileme şansını kaçırmamasını da isterdim. Soma faciasıyla ilgili Erdoğan’a karşı yapılan en büyük eleştiri, yaşanan can kaybını gözardı ederek vicdansız davranmasıydı. Başbakan Merkel ise onun yerine bu faciayı ciddiye alıp Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarının ve Türkiye kökenlilerin acılarını paylaşabilirdi. Ayrıca Almanya’da, daha doğrusu KRV'de RAG kuruluşu maden ocakları ve güvenlikleri uzmanı bir kuruluş mevcut. Buluşmaya bunlar da davet edilmese bile, Hannelore Kraft’ın örneğinden yola çıkarak Soma’ya yardım teklif edilebilirdi.
Başbakan Erdoğan'a karşı bu "gelmesin" tutumunun nedeni nedir?
Eğlence: Erdoğan’ın seçim arifesinde gelmesi oldukça rahatsız edici olsa gerek. Oysa, özellikle AB seçimlerinde sağ partilerin güçleneceği konusunda yaşadığımz tedirgin günlerde, Erdoğan’a gelmesin çağrısı yapmakla tam da bu tür partiler güçlendiriliyor.
Almanya'ya gelip burada yaşayan Türklere Türkiye'deki seçim bölgesi gibi siyasi propaganda yapması ne kadar doğru?
Eğlence: Kendi açısından doğal. Bu geliş Soma öncesi planlanmıştı ve Erdoğan nihayet yurtdışında yaşayan TC vatandaşlarına seçime katılma fırsatı verdiğine göre, elbette yaklaşık 5%lik bir oy potansiyelini kaçırmak istemiyor. Soma faciasını da olağan bir tür ‚iş kazası‘ olarak algıladığını da zaten ifade etti. Dolayısıyla, kendi açısından seçim kampanyasını sürdürmesinde hiç sorun yok. Her ne kadar Almanya’da 5%lik bir seçmen potansiyeli varsa da seçimler ülkede bulunan ve orda yaşayan insanlar için ve sayesinde ‚kazanılmalı. Alman yasalarına göre örneğin, yurtdışında ikamet eden kişiler genel seçimlere katılamıyorlar. Bu çok mantıklı, çünkü seçilen hükümetin kararları öncelikle ve doğrudan olarak seçim gerçekleşen ülkede yaşayan insanları etkiler. Dolayısıyla, yurtdışından oy alma yaklaşımını doğru bulmuyorum.
Almanya'da yaşayan Türkler neden Erdoğan'a kendi başbakanları gibi davranıyor?
Eğlence: Almanya’da yaşayan Türk vatandaşları ve Türkiye kökenliler açısından kendilerini ikinci sınıf vatandaş olarak gördükleri için doğal bir eğilim. Çifte vatandaşlık mevzusu daha bir kaç ay önce görüşüldü ve Almanya’da doğan Türkiye kökenlilere 23 yaşına kadar Alman vatandaşlığı verilmesine karar verildi.
Ancak bu kararla birlikte, vatandaşlık hukukunda görülmeyecek bir karar da alındı. Bir takım şartlar yerine getirilmediğinde, bu insanlardan Alman vatandaşlığı bir anlamda "geri alına bilecek", yani vatandaşlık ödünç bazında verilecek. Dolayısıyla, gerek bu durumdan doğrudan etkilenen kitle gerekse, Türkiye vatandaşı olduğundan dolayı yerel seçimlere dahi katılamayan kitle, Türkiye Cumhuriyeti başbakanını kendi başbakanı olarak algılayacaktır. "Angela Merkel ya da Hannelore Kraft her ne kadar ‚biz Almaya’da yaşayan tüm insanların Başbakanıyız" deseler de, bu kitle bunu bu şekilde idrak etmeyebilir.
Almanyalı Türkler hep bir dışlanmışlık psikolojisi mi yaşıyor?
Eğlence: Vatandaşlık konusunun yanı sıra bir kaç hafta önce yayınlanan bir araştırmaya göre yabancı isimle, ki özellikle de Türk ismiyle, iş başvurusu yapan kişiler çok daha fazla red alıyormuş. Bu araştırmanın sonucunda hükümet olarak konuya ilişkin herhangi bir çözüm önerisinin geldiğinin farkında değilim. Yani, hala göçmen kökenli olduğu için toplum içersinde belli başlı yerlere gelemiyorsa bir kitle, kendine üye olacağı başka bir grup ya da topluluk arar.
Erdoğan’ın da „başarıyla“ yaptığı şey bu eksikliği doldurmak ve bir alternatif sunmak. Hatta kendinden önce hiç bir TC Hükümetinin yapamadığı kadar. Yurtdışı Türklerine özel bir bakanlık dahi kuruldu.
Almanya göçmen politikasında neler yapmalı?
Eğlence: Söylemek istediğim şu, Almanya’da yaşayan göçmen kökenlilere sahip çıkılmalı ve bu insanların genel Alman toplumunun doğal bir parçası olduğunu kabul edip buna yönelik çalışmalar geliştirilmeli. Oysa şimdiye kadar sürdürülen „uyum“ politikası tam tersini yapmakta. Muhafazakar bir bakış açısıyla, sanki uyum sağlanılması gereken bir temel kültür varmış gibi davranılıyor ve daima geçici çözümler arıyoruz.
Vatandaşlık örneğinden yola çıkılırsa hep geçici çözümler aradık ve bulduk. Burda verilen mesaj şu: Şimdilik böyle idare edelim, ilerde bu sorun – çünkü sorun olarak algılanıyor – öyle ya da böyle çözülmüş olur. Almanya her ne kadar göç ülkesi olduğunu 1990’lı yıllarda kabul etmiş ve bir takım ilerlemeler kaydettmişse de, mantık yine de ilk göç yasalarından çok farklı değil. Kalıcı çözümler değil, geçici çözümlere ve açıklamalara başvuruluyor. Oysa Almanya toplumu sedece geçici olarak değil, daimi olarak çok kültürlü ve çok dilli olacak.
Peki, Erdoğan'a "gelmesin" demek yerine ne yapmalı?
Eğlence: Recep Tayyip Erdoğan’ın demokrasi anlayışı nihayet Almanya’da da bazı politikacılar tarafından anlaşıldı. Tepkileri bundan ibaret, bir tür duruş gösterme eylemi olarak aktarılıyor. Ancak, ben bu karşıtlığı salt "gelmesin" söyleminde kaldığı anda samimi bulamıyorum. Oysa uluslarası siyasette, Başbakan Merkel’in yaptığı gibi ‘susmak’ ya da bir çok siyasetçinin yaptığı gibi ortaya bir söylem atmaktan daha fazla bir şey olmalı bence.
Elbette Erdoğan’a ve eksik demokrasi anlayışına karşı duruş sergilemek gerekir. Bu duruş, sivil toplum olarak örneğin cumartesi günü organize edilmiş bir eylem olabilir. Almanya gibi demokratik ülkelerde hukuk devleti sınırları içinde her görüş ifade edilebilir, edilebilmelidir de.
Siyasetçi ya da hükümet açısından, Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un yaptığı gibi konuşmak gerekir. Bu hem, o ülkede yaşayan vatandaşa hem de Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilerine karşı saygınızın bir göstergesi olur. Erdoğan'a "gelme, istemiyoruz" demekle, sadece o güçlenir. Yani, "gelmesin" demek çözüm değildir. Tıpkı AB müzakerelerini durdurmanın da çözüm olmadığı gibi, tam tersine ciddiye alıyorsanız daha da eksiklerin üstüne parmak basmak önemli – bunun için de en başta "görüşmek" önemli.
Söyleşi&Foto: Hülya Sancak/ Essen