İşe değil “okula” gidiyorum…
Gazetemizin bu baskısına Türkiye’den okuyucularımızın talepleri doğrultusunda parantez bir köşe ayırdık “Sılada Bir Ömür” ve ilk misafirimiz Gümüşhane Merkez Dölek köyünden emekli öğretmen İhsan Gür (Ehsan Hoca).
Âşık Veysel’in babası tarafından çiçek hastalığının meşakkatini hafifletmesi için alınan bağlama ile Şarkışla dan Anadolu gönüllerine yolculuğa başladığı; “Demokrat” kelimesine yabancı olan Türk halkının çok partili hayata geçişi simgeleyen partiye “demir kırat” yakıştırmasının yapıldığı; Köy Öğretmen Okulu mezunlarının öğrenci yetiştirdiği; 1950’li yılların başında 1951 yılında dünyaya gelen İhsan Gür, ait olduğu toprakları şöyle tanımlıyor.
“Fiziki olarak dağlar arasında kalan bir vadiye kurulan, “tüneller şehri” Gümüşhane’nin Merkez köylerinden Dölek Köyünde dünyaya geldim. Köyümün ekonomik dayanağı kadınlarının tamamen geleneksel metotlarla çamura şekil verdiği “güveç” ya da yörenin ifadesi ile “gudu” adı verilen toprak kap yapımı ile sağlanmaktaydı. Bunun yanında engebeli arazisine rağmen kısmi tarım ve arazi şartlarına uyum sağlayabilen büyükbaş hayvancılık diğer gelir kaynaklarıydı.”
İLK GÖREV YERİ KELKİT- KILIÇTAŞI KÖYÜ
Öğretmenlik mesleğine gönül veren, evden ayrılırken işe gidiyorum demeyip, hep “okula gidiyorum” diyen İhsan Gür, köyünde öğretmenliğin de, memuriyetin de öncülerindendi.
“Öğretmen okulu sınavlarında başaralı olunca, babama memur olacağımı ifade ettim. Babam sert mizaçlı biriydi açıkçası yeni görüşlere çok açık bir insan değildi önemli olan ailenin geçiminin sağlanmasıydı ancak eğitim kararımı desteklemişti. Bu durum beni hem şaşırtmış, hem de mutlu etmişti. Öğretmen okulunu bitirmemle köyümüzden benim bildiğim kadarıyla ilk kez biri öğretmen olmuş hatta ilk kez biri memur olmuştu. Bu durum aynı zamanda, köyümüzden peşi sıra öğretmenlerin çıkacağının habercisi olduğu için de, önemliydi. İlk görev yerim Gümüşhane ilinin Kelkit ilçesine bağlı “Kılıçtaşı Köyü” idi. Köy okulunun hemen bitişiğindeki öğretmen için ayrılan ev, benim için aynı zamanda kendimi meslekte geliştirdiğim kütüphane rolünü de üstlenmişti.”
“KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR” SÖZÜNÜ OKUL DUVARINA KAZIDI
1970’li yıllarda Türkiye’nin öğretmen açığına bağlı olarak askerlik hizmetini öğretmen olarak mevcut okulundan kamu hizmeti yaparak tamamlayan İhsan Gür; kavak yapraklarından para yaptığı, annesi yorulmasın diye orakla ot biçip sırtında ot taşıdığı, dağlarından kışlık yakacak ve gudu yapımında kullanılan çamur taşıdığı köyüne, öğretmen ve okul müdürü olarak geri döndü. Başöğretmen Atatürk’ün “Köylü Milletin Efendisidir” sözünü köy girişinden gözüken okul duvarına kazımakla göreve başlayan İhsan Hoca, okul duvarlarının badana edilmesi okul çevresinin ağaçlandırılması gibi fiziki şartlarının iyileştirilmesini de görevinin bir gereği bildi. Tam bu noktada artık o birinci ve beşinci sınıflarının aynı sınıfta ders gördüğü köy okulunun öğretmeni değil, köylünün fikir alışverişi yaptığı, öğrencilerin temizlik dedektifi-berberi, okuma-yazma bilmeyen köy kadınlarının da öğretmeni, yaşlı teyzelerin “Ehsan Hoca”sı olmuştu.
Köyde ilk yardım, pansuman, aşı işleri ona gidiyordu; resmi dairede işlemi olan dilekçesini ona yazdırıyordu, yapılacak köy bütçesi dâhilindeki işlemlerde onun fikrine başvuruluyordu…
GELECEK KAYGISINI ANNE DUASI ALMAKLA TAKAS ETTİ!
Kendini mesleki olarak daha geliştirebileceği, yeni kültürleri özümseyeceği ve/veya çocukları için daha sosyal bir gelecek oluşturabileceği farklı bir şehre tayın talebi olumlu sonuçlanmış ve İzmit’e tayini çıkmıştı. Önce temel eşyalarını aynı ilde bulunan bir yakınına gönderdi. Okulların tatil oduktan sonra kendisi de ailesiyle birlikte göç edecekti. Ancak anne-babasının bu gidişe gönlü yoktu, bu ayrılık onaylamadıkları bir ayrılıktı. Annesinin bizi bırakıp gitme duygusuna kendini bıraktı ve o gün terk edemediği Gümüşhane’yi, 30 yıllık meslek hayatı boyunca terk edemedi.
Biz insana ana ve babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Anası onu zahmetle karnında taşımış ve onu zahmetle doğurmuştur. Hem ana karnında taşınması ile sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihayet gücü kemale erip yaşı kırk seneye vardığı zaman dedi ki: “Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimetine şükretmemi ve razı olacağın salih bir amel işlemimi bana ilham eyle…” ( Ahkaf Suresi 15.ayet)
30 YILLIK MESLEK HAYATINI SONLANDIRAN SAĞLIK SORUNLARI OLDU
Mesleğe olan sevgisi kendi tahminlerinin ötesinde olmuştu, meslek hayatı boyunca Gümüşhane Merkez Canca-Dumlupınar-Gazipaşa ilkokullarında görev yapmış, ilaç kampanyaları, izcilik çalışmaları ile mesleğin kendisinden beklentilerini azami seviyeye çıkarmıştır. Gazipaşa ilkokulunda duvara asılı olan cam levhanın başına düştüğü ve hastaneye kaldırıldığı kaza neticesinde “Öğrencilerimin birinin başına düşmemesi beni sevindirdi” sözü ve her siyah-mavi önlük gördüğünde duygulanması onun öğrencilerine olan tutkusunun da bir göstergesi olmuştur. 30 yıllık meslek hayatını sonlandıran sağlık sorunları olsa da, okula gitmek- öğretmenlik Ehsan Hoca için işten öte bir mürekkep kınası konan sevdaydı. Muhabirce/Güngör Güner Gür- GÜMÜŞHANE