
MEVA GELİN
Her insanın hayatında dertleşmek için kapısını aniden çalacağı, içerdekinin uyuma rolü yapmayacağı birileri olmalı. Tek tek izah etmen gerekmeyen, öyle ki konuşmadan dahi uzun süre oturabileceğin birileri. Bunun alt metni yalnızlık değil aslında.
Biraz dertleşmek istedim, sonbahar akşamında. Kavak yaprakları sarıya dönmesine ramak varken. Bir mum yakacaktım boş verdim dedim, bir kınalı taş aldım başucuma. Hüzün yuva yapacak oldu bağrımda izin vermedim. Düşünsene yuvayı yıkmak ne kadar zor olacaktı sonrasında.
Hani bir sır vermiştim sana da kimseye söyleme demiştim ya! Hani sende hemen söylemiştin. Yok, hemen söylemene takılmadım da. Bana dönüp “Belki de bunu demeyecektim değil mi? “düzeltme girişimin güzel anıydı. Aramızda kalsın.
Ne yalnızlık ne de yalan
Üzmesin seni
Doğarken ağladı insan
Bu son olsun, bu son ( Cem Karaca’nın Bu Son Olsun isimli şarkısından )
“Rabbim sana öyle güzel kapılar açsın ki dağa taşa gülümseyecek, şükrünü nasıl yapacağını bilmediğin mutluluğu yaşatsın” şeklinde dua edeni olmalı insanın.
Sorulara cevap vermekten yorulduğun anda, soru yöneltmeden cevap verecek kadar seni tanıyan birkaç iyi insan tanıdığı olmalı insanın. “ Baraj’cılar mı yollamış?” diye sorduğundan “Bilmem Baraj’cılar yollamıştır.” diye cevap verecek aynı Yeşilçam da buluştuğu arkadaşları olmalı insanın.

Meva Gelin’in penceresinden bakmalı hayata, yaban kavaklarının rüzgâr telaşı arasında, kışlık hazırlıklar yapılırken. Bir yeşil ev telefonunun sessizliğinde, zil sesi duymalı yıllar oldu. Sahura seslemek için çağrı bırakası gelir insanın bazen.
Bazı insanları seversiniz işte. Sevgiyi hak edip etmediğini sorgulamadan. Tut ki hak etmiyor yine de seversiniz. Çünkü sevmenin kendisi başlı başına bir değer taşır öznesini hiç umursamadan.
Fırından yeni çıkmış sıcak ekmek kokusu, yağmur sonrası toprak korkusu, şimşek sesinden korkup gömüldüğü topraktan çıkan mantar tadı, odun sobasında momoçlar yanarken çıkan ses bir araya gelip sohbet eder. Boş ver “ momoç” nedir diye sorgulamaya ben de kal, sohbete ortak ol.
Tebük seferi gibi zor olsun çıkmayı planladığın seferlerin. “Allah bizimle beraberdir” diye hatırlatan dostların olsun da gerisinden korkma. İyiliklerin buradan köye yol olsun.
Meva Gelin; pencerenin önü kapalı, çift camlar kırık, kırık cam üşür merhamet ister, kapılar hep mavi boyalı. Yeşil telefonun kablosu kopuk, artık eşikten kurbağa girecek korkusu yok. Gittiğin yağmur eşliğinde dön. Özledim suç mu?
3 kuruş insanlara 5 kuruş değer veririz ya arada sırada. Saf olduğumuz için değil; biraz israfa kaçtığımızdan. Şimdi 2 kuruş zarar için 5 kuruşluk ağıt yakma zamanı değil.
Hüzün yuva yapmasın yüreğinde. Çok zordur yuva yıkmak, yuva sahibi hüzün de olsa. Ah bu çırpınış, sahipsiz mücadele bir de peşinden yuvarlandığın heveslerin. Ah bu çırpınış bir de ölüm. En çok da ölüm… Meryem suresini dinlemenin huzurunda durmak bilmeyen kalp atışının izinde ölüm. Belki Sina ve Seher ile tanışamamış olmanın burukluğu var göğüs kafesinde. Ancak; bu kalpten imanın lezzetinde göçe sürgün.
Soba geçti diye bu hüzün, ömür geçti diye mi? Meva Gelin saçlarına kına getirdim nere bırakayım?
Ben yazarken ağladım sen de okurken ağla. Hüzünlerimiz heveslerimiz ile halaya dursun Araf da, gelin çıkarken evden.
Yaptığımız iyilikleri hiç unutma o iyilikler Yaratan ile aramızdaki bağ. Bu bağ unutulur mu diyor bak İbnü’l Arabi. Tam tersi yıldızlar altında yorgana sarılır gibi hatırlanır her gece uykudan önce aç karnına.
Soba geçti diye bu hüzün, ömür geçti diye mi? Meva Gelin saçlarına kına getirdim nere bırakayım? Muhabirce/ Güngör Güner GÜR- 21.09.2025- Dölek Köyü/ GÜMÜŞHANE