Makale: Almanya`da `seküler İslam` inisiyatifi ve politik hedefleri
Programı itibarıyla Almanya`nın en ırkçılık karşıtı partisi olan Yeşiller Partisi`nin tam da seçim başarısının zirvesinde olduğu bir sırada partinin eski başkanı Cem Özdemir, `Seküler İslam İnisiyatifi`nin kurulmasıyla birlikte manşetlere konu oldu.
Haftalık Der Spiegel dergisi konuyla ilgili “Dördüncü İslam Konferansı`nın başlamasına çok az süre kala tanınmış İslam uzmanları `Seküler İslam İnisiyatifi`ni kurdu” başlığıyla bir haber yayınladı. Fakat daha yakından incelendiğinde, buradaki sekülerlik anlayışının sığ olduğu göz çarpıyor ve bundan da öte, din kurumunun iyice siyasileştirildiği gözlemleniyor. İnisiyatifin bir başka son derece rahatsız edici yönü ise, bu inisiyatifin hamileri arasında tartışmalı isimlerin yer alıyor olması.
TARTIŞMALI ZAMANLAMA
İnisiyatifin çok mühim bir siyasi dönemece `denk` getirildiği, su götürmez. İnisiyatifin kurucuları, amaçlarının mevcut Müslüman dernekleriyle rekabet etmek olmadığı izlenimi vermeye çalıyor olsalar bile, durum tam da böyle görünüyor. İnisiyatife imza koyanlar, bildirilerinde, Müslümanların Alman devleti nezdinde güçlü bir sesi olabilmek için diğer muhafazakar Müslüman derneklerle birlikte bir konsey oluşturmak istediklerini savunuyorlar. Fakat bildirideki iddialar, bu inisiyatifin birçok Müslüman kuruluşun savlarını desteklemekle pek alakasının olmadığını, bunun yerine, dominant Alman toplumunun argümanlarını desteklemek olduğunu düşündürüyor. Mesela, bildiri öğretmenler, memurlar ve hâkimlere başörtüsü yasağı getirilmesini destekliyor.
AYDINLANMIŞ İSLAM
İnisiyatif kendisini şöyle takdim ediyor: “Aydınlanmış modern insancıl bir İslam teolojisi arzu eden” ve kendini seküler ve liberal olarak gören “Almanya, Avusturya ve İsviçre`deki seküler Müslümanların birliği.” İmzacıların ortak zeminini ise Freiburg Beyannamesi teşkil ediyor. Bu beyanname inisiyatifin amaç, vizyon ve değerlerini, ayrıca temel fikirlerini sunuyor. Bu beyannameye göre, imzacılar “bir İslam reformu hayali” kuruyorlar. Daha birinci bölüm beyannamenin tam olarak neyle ilgili olduğunu açıkça ortaya koyuyor: “özel bir mesele olarak iman ve Tanrı ile fert arasındaki bir mesele olarak din.” Değerler bağlamında bakıldığında ise imzacılar “insancıl, modern ve aydınlanmış bir İslam anlayışı” çağrısında bulunuyorlar. Bu durum, imzacıların hâlâ laiklik çağında yaşadığını, dini bir söylemin seküler söylemle birlikte var olduğu ve her ikisinin de kamusal alanın eşit parçası oldukları sekülerlik-sonrası döneme henüz geçemediğini gösteriyor. Dahası, din-siyaset ayrılığı sadece sınırlı bir ölçüde takip ediliyor. Taleplerden birinde, örneğin, “hümanist odaklı bir İslami din eğitiminin” entegrasyon ve hoşgörüyü teşvik etmek için bütün devlet okullarına konulması gerektiği ifade ediliyor. Din burada oldukça siyasi bir hale gelmiş oluyor.
MÜSLÜMANLARIN KONUMU ZAAFA UĞRATILIYOR
Freiburg Beyannamesi, hedeflerin ifade ediliği bölümde ise iyice spesifik bir hale geliyor. Seyran Ateş gibi kadın imamlara destek olmak, devlete karşı Müslümanları temsil edecek bir konsey oluşturmak ve kızların ve kadınların güçlendirilip yetki sahibi kılınması, dinler arası diyalog ve aşırılığın önlenmesi alanlarındaki somut projeleri desteklemek istiyorlar. Bütün bunları talep etmekle “şiddete dayalı aşırılıkçı İslam” anlatısını çoktan yutmuş olduklarını açıkça görüyoruz. Dini hassasiyetleriyle öne çıkmayan Müslümanlar, temelinde, dominant toplumun İslam`la ilgili iddialarını desteklemek maksadıyla, dini alanın nasıl yönetileceği konusuna aniden ilgi duymaya başlıyor, böylece Almanya`da en az 60 senedir din hizmeti veren Müslümanların konumunu zaafa uğratıyorlar.
Bu durum, başörtüsü yasağı talebine gelindiğinde ise iyice aşikar hale geliyor: “Devlet memurlarının, özellikle öğretmenler ve yargıçların din temelli kıyafet, özellikle de başörtüsü giymekten uzak durmaları gerektiğini savunuyoruz.” Başörtülü Müslüman hanımlara karşı ayrımcı bir tutum ifade eden bu talepler yeni fikirler değil.
TARTIŞMALI İMZACILAR
İmzacı ve destekçilerin listesi, eskiden bu konuya daha az ilgi duyan Cem Özdemir`in yanı sıra çok sayıda tartışmalı ismi barındırıyor. Bunlardan biri, daha birkaç hafta önce, Avusturya`da iktidarda bulunan aşırı sağcı Özgürlük Partisi`nin organize ettiği ve siyasal İslam`ın tartışılacağı bir programa yapılan daveti kabul ederek manşetlere çıkan Seyran Ateş. Ayrıca, “Aşırlığı Durdurun” isimli son derece şüphe uyandıran bir inisiyatifle de ilişkisi var. Bu inisiyatif de `siyasal İslam`a` karşı bir kampanyanın finansmanıyla ilgili şüpheler nedeniyle haberlere konu olmuştu; inisiyatifin resmi olarak açıklanan bütçesi 20 bin avro olmasına karşın inisiyatif bu kampanyaya toplamda 145 bin avroluk fon aktarmıştı.
Diğer yandan, Alman yeni sağının yeni palazlanan entelektüel sesi Michael Ley de beyannamenin imzalı destekçilerinden. Ley `Kimlik Temelli Hareket` adlı aşırı sağcı organizasyonun yaptığı mülakatlarda düzenli bir şekilde boy gösteriyor ve sağcı gazetelere görüş yazıları yazıyor. Bir makalesinde terörist Anders Behring Breivik`in fikirlerine benzer argümanlar öne sürüyor: “Avrupa yeniden bir fetih -kendi uygarlığının fethiyle- intihar arasında bir tercih yapmak zorundadır.” Peki, bu durumda İslam reformu için nasıl bir kulvar söz konusu oluyor? Görünüşe göre önümüzde duran, bir İslam reformundan ziyade bir `uygarlık misyonu.`
İnisiyatifin tanınmış isimleri arasında Necla Kelek, Lale Akgün, Hamed Abdel Samad ve Abdel-Hakim Ourghi gibi kişiler var; bunların hepsi, ortak noktaları olan İslam eleştirisiyle çok satan yazarlar olarak meşhur oldular. `İslamofaşizm` hakkında yazan Hamed Abdel Samad, aşırı sağcı ve İslamofobik Almanya İçin Alternatif (AfD) partisi tarafından konuşmalar yapması için düzenli olarak davet ediliyor. İmzacıların bir diğeri olan Saïda Keller-Messahli, İsviçre`deki `İleri İslam Forumu`nun kurucu başkanı.Geçtiğimiz günlerde, 1992-1995 yılları arasında yaşanan Bosna savaşını Sırp milliyetçi propagandasındaki anlatıya çok benzer şekilde tarif ettiği için çok ağır eleştirilere maruz kaldı.
ASİMİLASYON PROJESİ
Bütün bunların nihayetinde ortaya çıkan izlenim, bu inisiyatifin İslam`la ilgili söylemlere bir katkıda bulunmaktan ziyade, radikal sağın ve İslamofobiklerin çarpık görüşleri ışığında İslam`ı dönüştürmekle ilgili, Müslüman teşkilatların devlete karşı elini zayıflatma maksadı güden asimilasyoncu bir proje olduğu. Bu belgede tarifi yapılan sekülerlik kavramı totaliter bir sekülerliği temsil ediyor; dini koruyan yumuşak bir sekülerlik değil; dinin kamusal alandaki tezahürlerini ortadan kaldırmayı amaçlayan sert bir sekülerlik.
Muhabirce/ AA/Ferid Hafız- Çeviren: Ömer Çolakoğlu/ İSTANBUL
[Siyaset bilimci Ferid Hafız, Georgetown Üniversitesi Dışişleri Okulu`ndaki Bridge Initiative`de kıdemli araştırmacıdır]