Yüz karası değil kömür karası
Geçtiğimiz günlerde Almanya’nın son maden işletmesi olan RAG (Deutsche Steinkohle) Bergwerk Prosper-Haniel’i ziyaret ettik. Sizlerle maden yolculuğumda edindiğim izlenimleri ve duygularımı paylaşmak istiyorum. Ünsal Gür/ ESSEN
Ziyareti, aralarında Münster Eğitim Ataşe Vekili Necmettin Güler, Ruhr Veliler Birliği Başkanı Dr. Ali Sak’ın yanısıra 32 yıl boyunca madende çalışıp emekli olan ve şimdilerde Intev Bottrop derneğinin başkanlığını yapan İlyas Usluer’in de aralarında bulunduğu 11 kişilik bir grupla gerçekleştirdik.
Bizleri, grubumuza rehberlik eden ve 33 yıldan fazla madende çalışmış olan Çanakkale’li Ramazan Atlı karşıladı. Ziyaretçiler için ayrılmış olan odada yaklaşık bir saat kömür ocakları özellikle de Prosper-Haniel hakkında bilgilendirme çerçevesinde kısa bir video izledik. Buranın dünyanın en güvenilir maden ocaklarından biri olduğunu öğrenince, heyecanımız azalırken zaman yaklaştıkça merakımız artıyordu.
HER ŞEY SİMSİYAH
Hazırlık sırasında kendine özgü madenci kıyafetlerini giyinirken işin ne kadar zahmetli ve emniyet gerektirdiğini anlıyorsunuz. Maskenizi ve madenci fenerinizi şarjıyla birlikte belinize bağladığınızda bu işin ne kadar güç gerektirdiğini ve fiziksel olarak sportif olmanız gerektiğini de daha iyi anlıyorsunuz.
Aşağıya inmeden önce heyecan, merak ve belki de biraz korkuyla karışık duyguların yüzünüze yansımasıyla toplu halde fotoğraf çekiliyor ve asansöre doğru yürürken Glückauf! (bol şanşlar) kelimesini duyuyorsunuz. En fazla 8-10 metrekarelik bir asansörle 1270 metre derinliğe inmeniz sadece 1 dakikanızı alıyor. Aşağıya inerken uçağın inişe geçtiğinde yaşandığı gibi kulaklarınızda basınç hissediyorsunuz.
Ve hayat boyunca maden ocaklarıyla ilgili duyduğunuz, okuduğunuz ve izledikleriniz bir yana, aşağıdasınız. Merakla etrafınıza bakınıyorsunuz. Önce kokuyu alıyor ve gittikçe sıcaklığın artığını hissediyorsunuz. Bu noktada kuralların yazılı olduğu levhalar, müze izlenimi veren eski fotoğraflar, yarıdan sonrası camlı ve kalın kapılı oturma odaları ve sık aralıklarla ilk yardım istasyonları var.
Bir miktar yürüdükten sonra teleferik benzeri üçerli bölümlere ayrılmış, bir kişinin oturabileceği düzenekle yavaş ve dikkatli bir şekilde ve gittikçe eğim kazanan güzergahta lambalarınızı yakıyor, merakla etrafınıza bakıyor ve hiç bir şeyi kaçırmamaya dikkat ediyorsunuz. Zira ilk ve son kez geliyorsunuz. Bilim kurgu filmlerini aratmayan bir yeraltı şehrindesiniz. Teleferikler, kömür taşıyan bantlar, borular, kablolar, labirent gibi dönemeçler, tüneller, her şey simsiyah kömür tozlarıyla kaplanmış. Bazı yerlerde loş- cansız ışık hüzmeleri…ve bütün bunlar yıllarca küçücük bir asansörle aşağıya indiriliyor!
Gittikçe sıcaklık artıyor ve her metresinde giderek artan bir koku. Aklınıza maden göçüğü haberleri, en çok duyduğunuz metan gazı geliyor. Bu şekilde yaklaşık 300 metre daha gidince yani tam 1500 metrede makinalarla kömürün çıkarıldığı en son noktaya ulaşıyorsunuz. Rehberimiz Ramazan Atlı bizlere açıklamalar yapıyor. Artık bu noktada biraz eğilerek durmalı, bazende iki büklüm olarak makinaların arasından geçmelisiniz. Yoksa başınız tavana değiyor.
MADENDE TUVALET YOK
Makina, iplik dokuma veya kocaman bir torna tezgahı gibi boş olarak geri gidiyor ve dağdan-yamaçtan kopardığı kömürü önüne katmış geliyor, kopan kömür direkt bandın üzerine düşüyor ve taşınıyor. Önceden olmadığı söylenen, yangın söndürme muslukları gibi makinaya bağlı bir sistemle tozmayı önlemek için kömür üzerine su püskürtülüyor.
Buna rağmen yanındaki arkadaşını zor görüyor, zor duyuyorsun. Tamda bu noktada bir fırsatını bulup 3 işçiyle merhabalaşıyor ve çok kısa sohbet edebiliyorum. En uç noktada, en zor ve ağır şartlarda bizim insanımız. İkisi 26 yıldan beri diğeri ise 8 yıldır burada alın teri döküyor. Buna alınteri değil de vücudu ter döküyor demek daha yerinde olur. İşçilerin sadece gözleri ve dudakları gözüküyor. Gerisi simsiyah bir dünya. Günde en az 5-6 litre su içiyorlar. Üstelik hiç bir maden ocağında olmadığı gibi tuvalet yok!
YÜZLER KÖMÜR KARASI
Rehberimiz Ramazan bey ve bazen de önceden burada çalışmış olan İlyas bey bizlere eski ve yeni maden çıkarma yöntemlerinin yanısıra daha birçok bilgi veriyor. Daha önce burada çalışan İlyas Usluer, 18 yaşlarındaki oğlu Abdulkerim ile birlikte olmanın ayrı bir duygusallığını yaşadığını fark edebiliyorsunuz. Yine Ali Sak, babasının birkaç yıl burada çalıştığını ve onu saygıyla andığını söylüyor. Hatta öyle ki, biz tozların yoğun olduğu yerlerde maskemizi takarken o ‘babamın yaşadıklarını daha iyi anlamak için bu havayı teneffüs etmek istiyorum’diyor.
Geldiğimiz yollardan aynı şekilde geri dönerken aklınızda halen en önde (aslında en arkada demek daha doğru olur) Zonguldak’lı ve Kütahya’lı bizim işçilerimiz kalıyor. Madenci fenerimizi yakarak yine geldiğimiz gibi geriye dönüyoruz. Asansöre doğru yaklaştıkça havalandırmadan dolayı gittikçe artan bir serinlik yerini soğukluğa bırakıyor. Burada terli halde cereyana maruz kalabiliyorsunuz.
Yaklaşık 3 saat süren gezinin ardından yine hızlı bir şekilde yukarı çıktıktan sonra fotoğraf çekildiğiniz yere geliyorsunuz. Bu defa herkes birbirine bakıp gülüyor. Yüzler kapkara (kömür karası) sonrasında iki fotoğrafla arasındaki farkı görebiliyorsunuz. Burada ziyaretçiler için ayrılan odaya geçmeden önce almış olduğunuz hatıra kömür parçalarını koymak için bir küçük torba veriliyor. Bu ziyaretin benim için en üzücü yanı kömür almadan yukarı çıkmış olmamdır.
Eller ve yüzler yıkanmadan sizin için hazırlanan ikramları tadarken sohbet ediyor ve sorularınıza cevaplar alıyorsunuz. Yine burada maden ocaklarında taş kömürlerinin en ön tarafa taşınmasında bir dönem atların kullanıldığını öğrendiğinizde şaşırıyorsunuz.
Sonrasında elbiseler çıkarılıyor, duş alınıyor.
Dışarı çıktığınızda ise gökyüzünü görünce “oh be!…dünya varmış” deyip derin bir nefes alıyorsunuz. Gökyüzünü görerek çalıştığınız işinizin kıymetini daha iyi anlıyor ve şikayet etmemeniz gerektiği kanaatine varıyorsunuz.
32 yıllık maden ocağı işçiliğinin birkaç yılını burada geçirip emekli olan bir tanıdığımın; “9 yıl güneş görmedim” dediğini iyi hatırlıyorum.
Bizim kültürümüzde sıkça kullanılan tabirle “Kara elması” yeryüzüne çıkarmak için emek veren bu insanların helalinden kazandıkları her kuruşunu fazlasıyla hakettiklerine kanaat getiriyorsunuz. Bu vesileyle maden ocaklarında hayatlarını kaybeden tüm insanları saygıyla anıyorum. Muhabirce/Ünsal Gür- ESSEN