Bahçe batıranın kızı
Kasabada bir adam vardı, lakabı bahçe batıran.
Evleri yoldan uzak, bahçe içindeydi.
İki çocuğu vardı. Bir oğlan, bir kız.
Oğlunun adını bilirim.
Kızının adını bilmem.
Onun hiçbir hareketi beynimde iz bırakmamış
Bir şeyi hariç.
O da
Göğsü dışarıda , başı dik.
Kızını bir kez gördüm.
Duyduğuma göre
Zaten hep bahçede gezer
Çapa yapar toprak beller
Yaşı yirmi olmuş.
Anne, Encel hala
Ve ara sıra uzaktan baba ve enişte.
Bunlardan başka kimseyi görmemiş.
Encel halaya da hani öyle
Ha şu saat gidiverip geleyim,
Biraz sohbet edeyim düşüncesiyle değil;
Ancak üç günde belki haftada bir görürmüş.
Çünkü!
Encel hala bahçenin yol tarafında
Ve yolun karşı tarafında.
Yani kızın yaşam sınırlarının dışında.
İşte ben de kızı orada
Yaşam sınırlarının dışında gördüm.
Encel halasında çıkmış.
Yaşam sınırlarından geçip, Kendi dünyasına dönecek.
Dönecekte,
Arada kocaman bir sokak.
Onun için kolaymı !
Ara sıra arabalarında geçtiği sokaktan karşıya geçmek.
Seksen beş dereceyle yere bakan başını hiç kaldırmadan.
Hem sağını hem solunu,
Hem de karşısını kontrol edecek.
Bu kontrolleri yapmazsa
Kazaya kurban gitme var.
Başını kaldırsa Kedine öğretilen namus meselesi.
İşte böyle bir ikilem içerisinde beklerken gördüm.
On derecelik bir başkaldırma,
Alim Allah namus gider.
Seksen derecelik yere bakma
Alim Allah can gider.
İşte bu kız hem canını hem namusunu korudu!
Yoldan karşıya geçmeyi başardı.
Kendi yaşam sınırına girdi.
Bahçe içinde gözden kayboldu…
Yunus Işıkoğlu/ Almanya