Azmiye mektup 16 (Köpekler)
Azmi bu gün(1 Mayıs) senle biraz dertleşmek istedim. Nasıl olsa hafta başlangıcı pek kimse de okumaz, rahatça dertleşiriz.
Ammaa içimden geçenleri yazmaya pek cesaretim yok gibi. Fakat yazmadan da duramıyorum. Yeni şiir yazmaya bir süre ara verdim. Bari mektup yazmayı sıklaştırayım dedim. Zaten galiba bunları toparlayıp bir kitap haline de getiririz.
(Bu arada televizyon da açık Ahmet Hakanın karşısında Deniz Baykal konuşuyor bir kulağımda orada) 46 seçimlerinden başlamışlar, şimdiki oy çalma konusunu konuşup duruyorlar. Benim de anında aklımdan geçiverdi .(Kardeşim Atı kim alırsa üsküdara o geçiyor. Atı alma yarışını zaten siz yapıyorsunuz.) Atı da ortaya koyan sizsiniz yarışan da. Sen nişadıra bak! Onu kullanmanın kurallarına bak.
Neyse onlar konuşsunlar biz kendimize bakalım. Azmi bugün buralarda hava yağışlıydı, genede şöyle bir dolaşayım dedim. Üstü kapalı olan bir açık alana takıldım. Orada bir büfe var. Aslında bir arkadaşla buluşacaktım onun içindi. Arkadaşı beklerken, büfenin zaten tek masası var oraya dikildim. Etrafa bakınıp tıkınıyordum. Masanın ucuna bir kadın da geldi, şişe bira içiyor. Herkes kendi dünyasında. Kimse kimseyi ilgilendirmiyor.
Birazdan büfeye iki çocuk geldi, diyelim biri dokuz, biri onüç yaşlarında. Yanlarında iki köpek. Köpeklerin yularları küçük çocucuğun elinde (imiş). Masadaki kadının sesini duydum: “İki koca köpek, yuları bir çocuğun elinde” dedi. Ben de zaten çocukları o zaman farkettim. Kadına sordum? ne var ki bunda? dedim. “O yaştaki cocuk kendi başına köpek taşıyamaz” dedi. Çocuklar şekerlemelerini aldılar, biraz uzaklaşırken köpek yularlarını
diğer büyük çocuk aldı. Kadın “O da taşıyamaz, taşıması için taşıma belgesi olması gerek” dedi. Niçin? dedim. “Köpek gezdirme belgesi olması gerek.Onların da yaşı küçük taşıyamazlar” dedi. Açık havada şişe birasını yudumlamaya devam etti. Çocuğun elindeki yuların fiyatını sordum. “Iııhh çok değil2 dedi. Ne kadardırdır? dedim. “20 Avro dan başlar, incikli boncuklu,pırlantalı cinsleri var. 1000 avroya kadar gider” dedi.
İçimden fondip dedim.(Ne demekse) Molduk aklıma geldi. Ardından da bu gün 1 Mayıs iççi (işçi)bayramı ortada ne var ne yok dedim. dişe dokunur pek birşey yoktu. İşçi nedir diye, ilk defa merak ettim sözlüğe baktım. Tarifi şu çıktı:
(Başkasının yararına bedenini, kafa gücünü veya el becerisini kullanarak ücretle çalışan kimse
Örnek: Gazetelere daha ziyade biz işçiler sahiptik. H. C. Yalçın
Toplu olarak yaşayan böceklerde üreme yeteneğinde olmayan, topluluğun işlerini gören dişi veya erkek.
Üretim sürecine bir bedel karşılığında emeğiyle katılan kişi.
Sosyete yapan böceklerde üreme yeteneğinde olmayan ve sosyetenin işlerini yapan dişi ve erkek bireyler.)
Bu ne biçim işçi tarifi?
Bu tariflere baktığımda sadece birinci tarif; Eh uyar. O zaman da herkes işçi. Eee o zaman kim kimi niye böldü. Azmi başını ağrıttım bu konuyla ilgili şunu da aktarıvereyim. 1971 yılında bir film yapılmıştı. Yaşam anlayışıma yön verenlerden bir film.
Adı (Köpekler) Bir Dustin Hoffman filmi. Dustin Hoffman matematik işçisi, düşmanlarından kaçar. Düşmanları onu bir kasabada tek başına sığındığı iki katlı evde gene bulur. Ateşli silahı olmadığı halde matematiksel hesap yaparak gelenleri kendi yöntemiyle “köpekleeer” diye bağırarak püskürtür.
Azmi bu film noolur biliyor musun?
Batı’da 1984 yılında yasaklanır. Duyduğuma göre 2002 yılında DVD denen sistem için serbest bırakılmış.
Aslında başlamışken daha uzun yazacaktım da. Biraz çekindim biraz da cesaret edemedim.
Bizim Hülya da şimdi homurdanmaya başlar.
Naapalım Erol Kara eliyle sistemi yok artık.
Selamlar.
(Bu selamlar kelimesinin de türkcesini de bulup gelecek mektupta bildiririm.)
Yunus Işıkoğlu