Haberler

Doğru yalan, söyle!

Rolünüze nasıl hazırlandınız? Şöyle ki sinema benim için bir meslekten öte yaşam tarzı, bu hikâye bana geldiğinde işte bu dedim. (Doğru yalan, söyle yan oda )  Bir süre o mahallede yaşadım ve zamanla fark ettim ki bu bakkalı önceden beri tanıyor gibiyim…

Yenilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Güçlü bir takıma karşı iyi mücadele ederek kaybettik, sakatlıktan yeni çıkan oyuncularımızın olması ve sahanın futbol oynamaya elverişsizliği ( sanki rakip oyuncuların ayak bastığı çimler özel ekim) bizi olumsuz etkiledi, ancak mücadelemiz devam edecek. VE O VURUCU İFADE; önümüzdeki maçlara bakacağız!

Ne sanat dünyasına ne futbol ailesine ait bu cümleler, bu ifadeler bizim savunma mekanizmamız. (Ne… Ne… Kalıbı ikisi de değil ifadesinin sarı fosforlu kalemle belirgin hale getirilmesi) BAŞARAMADIK! Demenin edebi alıntısı.

“Hilal” bize hep sempatik yönünü gösterdi, ışığı ile karanlığımız aydınlandı sandık hâlbuki yay kısmı hariç tamamı karanlıktaydı. Yok; şimdi eğri oturup doğru konuşmak lazım biz, bile bile lades dedik bu uydunun oyununa. Zati hattında sabah oldu ayın eceli de geldi. Oyunu kurallarına göre oynamasını da bilirdik ancak en azından oyunda kural olmasın istedik. (Saf değildik özetle) Bizim de okunmuş kitaplarımız, şak şaka değer yeteneklerimiz, gezdiğimiz çıkmaz sokaklar vardı. Çok aramızda kalsın ama bizim de geleceğe yönelik hayallerimiz vardı. Alfabemizde e-v-(e)-t harfleri dışında 26 harf daha vardı da bizimkisi sadece tercih meselesiydi. 29 harften 26 harfi görmezden gelmek kimisine göre saflıktı; herkesin gönlünü yapma isteğiydi oysa bize göre ( imkânsızlığını bile bile ).

Şafak ile Seher vakitlerinin kardeşliğinde “güzel bir şey olsun” isteğiydi saf yanımız. En çok gol pozisyonu bulunan zayıf sol kanadımızdı. Biz doğuyuz, batıda da yaşasak doğuyuz bu yüzden gerçekleşsin diye değil acılarımız hafiflesin diye var hayallerimiz. Sarı merhem nedir bilir misin sen? Kelebeğin sokak lambası ışığındaki nafile yoruluşunu, Uğur böceğinin son bestesini, dikiş makinesin yağ ihtiyacını, takı törenindeki “zarf var mı?”  telaşını,  hepsini geçtim kara lastiği bilir misin? Ha işte bilmediğin için sen batısın! Ağır oldu ise içtenliğim o kadar da kusuruma bakma yan odam. “Batı” olmanın da bir suçu yok, mevzu derin “doğu” olmaya yakışıyor hüzün sadece.

Musa’yı ararken Harun’u görmek de güzel! Ancak; Harun yine de bir Musa değildir. Bekir abiden duyduğum ancak herhangi bir kitabede rastlamadığım kitabede yer alacak nezihlikte bir söz. Bekir abi mi kim? Doğu yanımız, ön planda olmayı tercih etmeyen üretken yanımız. Önem arz eden sözün derinliği zaten, sadece sen kim olduğunu merak ettiğin için açık kimlik bilgilerini vererek cevapladım. Yalan de. Merak etmedim ben, sözün anlamını düşündüm de haydi! DOĞRU YALAN, SÖYLE!

Bu durgunluğumuzun bir gizemi yok, kimsenin arabasının tekerinde de gözümüz. (Yok) Üzüntümüzün nedeni güzel bir şey olsun isterken alt metinde kötü bir şey olmasından korktuğumuz gerçeği. “Güzel bir şey” diyorsun da nedir o? İlk duyulduğunda umut tohumunun 7 başağa, her başağın da en az 100 taneye döndüğü histir. Güzel bir şey, hiç kimsenin zarar görmemekle birlikte hak edenin fayda gördüğü şeydir.

Doğru yalan, “yalan” isim “doğru” sıfatı. Söyle! İfadesi her ne kadar emir kipi gibi okunsa da itiraf et anlamında, gel vicdanlı cevap ver çağrısı. Beni boş ver, kendine doğru yalan, söyle. Tutarlı, inandırıcı, çelişkiden uzak yalanlar söyle, sayısal veriler gibi renklerden uzak inandırıcılığı ortalamanın üstünde yalanlar. Yarınlar hep güzel olacaktır beklentisi gibi. Sina çölüne yazılan dilekçe gibi ( Hep suya yazılacak değil ya bu tür yazılar ) İlerde güzel şeyler olacak dediler ya daha kaç km ileride. Hani eğer inanırsak pandalar da uçabilirdi?  Karamsarlık değil bu, sadece kızgın bir anda söylenen doğru yalan. Kapıları hep dışardan kilitledik hem de İngiliz anahtarı ile halbuki ömür törpümüz içerideydi. Sonra dönüp baktık ki gereksiz imla hataları (halbuki’ deki a şapkalı a imiş/ â) yapmışız hayatımızda.

Kozasından yeni çıkmış saflıkta ipekten battaniyelere sardığımız heveslerimiz çamura düşerken, burukluk legal hakkımız. Ne zaman vazgeçtin kışlık yiyecekler hazırlamaktan, çeyiz sandığına tebessümünü gizlemekten ya da takımının yeni sezon formasını alma isteğinden. Doğru yalan, söyle bu seferki küslüğünün finali ne zaman? Küsmek bile hevesin bir kalıntısı, Şükret! Küsmeyi unutanlar da var. 

Az önce ne okudum ben? Yeni sezonun ilk bölümünü okuduk birlikte melisa çayı sakinleştiriciliğinde. Sen okurken ben hüzünlendiğin, tebessüm ettiğin her cümlenin altını kırmızı kalemle çizdim. Üstü çizilmeyi hak eden tüm dostlarınızın muadili olarak notlar aldım. Sonra sildim aldığım notları, birini hevesleri üzerinden umutlandırmanın o kişiye yapılacak haksızlık olduğunu bildim de sildim. Silgiden kopan parçacıkları üfledim etrafa, aralarına karışan gelecek kaygımla. Tarihe not düşüremeden, tek bir canlıya nefes olamadan silinip gitme kaygısıydı bu. İçime bir ölüm soğukluğu girdi bir varmış bir yokmuş not olmaktan. Kolonları zayıflamış insanlığın, penaltı atışlarına kalmış vicdanımız. Çok muğlak ifadeler kullanıyormuşum; doğru yalan, söyle ortak “kolon” mu muğlak, “penaltı” mı? Belki bir tutam “muğlak” kelimesi muğlak onu da sonradan görmeme ver. Özverilerimiz yine cezasız kalmadı. Bir arkadaşa bakıp çıkacak kadar kısa sürdü merhametimiz; en çok da kendimize, ömrümüze.

Bir soru/bir puan ile kaçırdığımız, BAŞARAMADIĞIMIZ tüm hayat sınavları adına doğru yalan söylemek gerekirse ortak; çok yorgun an itibariyle heveslerimiz.

Grafikartplus Ajans

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu