Otelde yer yok
(“Yatacak Yeri Olmayanlara” ithafen )
Bir insanoğlu hataya düştüğünde parmak sallanıp söylenen “ Var ya! Senin yatacak yerin yok” anlamında değil; akla ilk düşün anlamı ile “ yatacak yeri olmayanlara” Yorganı lavanta kokmayan, daha vurucu tabir ile “küstüm yastığı” olmayanlara kısaca kabalalık içerisindeki yalnızlara. “Küstüm yastığı” nereden geldi aklına, azizim?
Aslında düşündüm de… Ama paylaşmıyorum. Bu ne şimdi? Küsmek değil de bu bir selam duruş; üç nokta bile yan yan olurken yalnızlara, yatacak yerim yok mu diye iç geçirip, ciğerinin acısını burnunda hissedenlere.
Patika da olsa yol; yol kat ettik seninle lobi arkadaşım. Zaten “yol” kelimesi bile kendini iki kez kullanmama izin vermezdi aksi olsa. Bu tanışıklığımız yüzünden bazı ünlü harfleri düşürüp inadına ünsüz harfleri çoğaltabilirim, sanki her ünsüz harf türetmesinde yüreğimdeki sessizliği duyacağını varsayarak.
Otelin lüks olup olmadığına yıldızlarına bakıp karar verme kâhin değiliz hiçbirimiz sonuçta. Zaten tam olarak bu konu için ne diyor Ferdi Tayfur “yıldızlar da kayar, durmaz yerinde”. Aramızda kalsın da otel odasındaki yatak ne kadar büyükse o kadar lükstür otel, adı üstünde “yatacak yer”. Otel odalarının değer algısı pencerelerinin baktığı yerden öte perdelerinin büyüklüğü ve de yerlere sürünme düzeyinde.
Tırnağa benzemeyen tırnak işareti ile vurgu yapmak gibi bir şey o gece için kalacak yer bulmanın sevinci. Bir de odanın penceresi denizin kıyıya vuran dalgasına bakarsa ve kavak ağaçlarının yapraklarının sakinleştirici hışırtısı eşlik eder ise bu senfoniye o zaman unutursun yalnızlığını birkaç değerli dakika.
Kuşun konacak dal bulamamasının yöresel lehçesi, bavulun ana yurdudur otel de konaklamak.
Otel de konaklamak; yan odalardan gelen ailene ait olmayan öksürük sesi kadar uykusuz, pencereden bakmak istenilemeyecek kadar kör sancıdır ayrı ayrı zamanlarda. Oteller ve odaları hep tanıdıktır ve bir o kadar tanıdıktır sabah olacağına olan inanç. “Allah var, gam yok” yüreğinde teselli. Kahrın da hoş, lütfun da! Sakinliği uykulu gözlerinde. Ağlarsın demiyorum bak, sabah ola hayrola diyorum.
Yatacak yerin var ile yok arasında kavgaya tutuşur; benim yanımda tartışmayın dahi diyesin gelmez de! Bir şekilde gözlerine çarpınca üzgünlüğün orta yolu bulurlar Sina çölüne seher yeli olsun diye bu uzlaşma. “Uç uç uğur böceği annen sana yağ ile bal verecek” sözlerine karışır gözyaşların. Küçük iken dinlemediğin kadar çok masal anlatırsın kendine; hayatta kalmak için. Hayatta kalmak sabah ezanını duymaktır yalnızların lügatinde.
Kapına biri vursa korkarsın, pirelenir tesellilerin.
Otel birinci sınıf ise kredi kartına benzer kartla açılır kapıları, sınıfta kalmış ise anahtarın ucuna bağlanmış demirden bir ağırlık; ama asıl ağırlık otel odasında konaklıyor olmaktır esasında. Televizyon ne model olursa olsun kumandanın bir tuşu hep kayıp, otel armalı bez terlikler komik, odanın çiçekleri hep plastik. Kahvaltı ücretsizdir lakin sen çık dışarı çay simit yap bir de kimseye mesaj atma; ömür kısa hemfikirim seninle ama kimseler için bu saat çok erken. Mesaj ile yalnızlığını paylaşacak kimseler yerine teneke ile dertleş daha hızlı yol alırsın hayatta.
Dünya kadar yalnızlığı, kibrit kutusu kadar gündoğuma ışığına sığdırırsın da paylaşacak hevesin olmaz bu mucizeyi. Mucizeye inanlar azalmakta zaten sorsan herkesin en kötü huyu fazla anlayışlı olmak. Ne güzel kötü huyları kalmış geriye insanlığın…
Kaz tüyünden lacivert renkli ise montun, o artık yastığın, yorganın en önemlisi “seni alnından öpen seccaden”.
Otelde konaklamak zor zanaat, yer varsa tabi o ayrı mevzu. Gerçi hep bir kişilik yer vardır ve o da senin şansın; bu da benim değil oteller değişse de aynı kişi olduğundan şüphelendiğim kayıt kabul yerindeki arkadaşın iddiası.
“Otelde Yer Yok-1” başlıklı yazı otelde kalamayacak kadar sahipsizlere, evsizlere, görünmesine rağmen görünmez unvanlılara da onu anlatacak cesaret nerde? Bu yüzden olsa gerek 2 den başladım saymaya. Lobi arkadaşım Sen halen burada mısın? Otelde yer yok! Diyorum beni yormasana. Hava kararmadan haydi doğru evine, yalnızlık hiç sana göre değil anlasana!
Güngör Güner Gür- GÜMÜŞHANE