FÖTED’ten tenefüsste Türkçe yasağına tepki
Geçen hafta Almanya’nın Baden Würtemberg eyaletinde Blumberg kasabasında bir ilkokulda, teneffüste arkadaşıyla Türkçe konuşan bir kız öğrenciye Türkçe konuştuğu için ‘okulda neden Almanca konuşmalıyız konusunda yarım sayfalık bir yazı yazma’ cezası ceza verilmişti.
Öğrencinin ailesinin olayı avukata intikal ettirmesi üzerine olay, Alman medyasında yankı uyandırdı, okul bakanlıkları konuyla yakından ilgilendi. Olay sebebiyle ilgili avukata tehdit mektupları gönderildi. Olayı yakından takip eden, Almanya Veli Dernekleri Federasyonu (FÖTED) muhtemel bir mahkeme durumunda olaya müdahil olabileceklerini ilgili eyalet bakanına ve avukata ileterek, konuyla ilgili bakanlığa Berin Arukaslan – Dr. Ali Sak imzasıyla
aşağıdaki mektubu yazdı:
Teneffüste Almanca zorunluluğu
Blumberg Eichberg İlkokulu’nda 08.07.2020 tarihinde verilen ceza ödevi
Sayın Bakan Dr. Eisenmann,
Daha önce 24.07.2020 tarihinde size gönderdiğimiz yazıda, Türk asıllı bir öğrenciye teneffüste arkadaşıyla Türkçe konuştuğu için öğretmeni tarafından verilen ceza ödevinden dolayı duyduğumuz üzüntüyü dile getirmiştik. Bu arada mesele, sadece Almanca konuşmak ile ilgili değil açıkça kesin bir “Türkçe yasağı” şeklinde, örnek bir “ayrımcılık davası” haline geldi. Maalesef şu ana kadar bu mektuba herhangi bir yanıt alamadık.
Kapsamlı Türkçe yasağı bağlamında bahse konu okul, bizim bildiğimiz açıklamalara göre, yapılanları kendi okul yönetmeliklerine ya da okul içi sözleşmelere ve son olarak okulda bir tek Almancanın iletişim aracı olarak kullanılmasına ilişkin verilen“şahsi taahhüt”e dayandırmaktadır.Son olarak siz de bu uyglamayı 07.08.2020 tarihli “Stuttgart Haberleri” gazetesinde kendi ifadenizle “Bu uygulama, özellikle farklı kökenden gelen çocukların ve gençlerin bir araya geldiği okullarda Almanca dil edinimini ve dil pratiğini desteklemeye de hizmet eder. Aslında mesele yaşayan demokrasi eğitimi ile okul topluluğunu ve bağlılığı güçlendirmektir. Bununla birlikte, bu kadar net yönergelerle, bunların okul konferansında veya bir bütün olarak okul topluluğunda tartışılması ve kesin olarak belirlenmesi benim için her zaman çok önemlidir.” şeklinde savunuyorsunuz.
Yukarıda belirtilen kural ve anlaşmaların tümü, varsa bile, hukuken ilgisiz ve güvencesiz düzenlemelerdir. Tartışmalı kuralların okul hayatında uygulanması çok dilli öğrencilerin, bu durumda özellikle de Türk kökenli öğrencilerin haklarını ihlal etmektedir. Basına verdiğiniz demeçlerde de ortaya konan bu okul içi düzenlemelerin hiç biri ve ayrıca hiçbir “gönüllü taahhüt” anayasayı geçersiz kılamaz. Okul kuralları içerisinde, anayasal olarak korunan insan haysiyetini ve kişinin özgürlüğünü ihlal eden davranışların dayatılması da kabul edilemez. Ayrıca eyalet anayasası kesin olarak, çocukların ve kendi başlarına bir birey olan gençlerin, onurlarına saygı gösterilme hakkına sahip olduklarını belirtmiştir (Madde 2a). Burada okulların, “şahsi taahhüt” yoluyla bile düzenleme yetkisi yoktur. Ek olarak, toplu şahsi taahhütler yasal yükümlülüklerle aynı kısıtlamaları geliştirebilir. Bir bakan bile anayasaya aykırı bir düzenlemeyi sonradan haklı gösteremez; aksi takdirde bu şekilde anayasayı ihlal etmiş olur.
Yaşanan bir demokratikleşme olarak Alman dilini öğrenme ve çatışmalardan kaçınma sizin tarafınızdan çoğunlukla (Türkçe) dil yasağı bağlamında bir gerekçe olarak sunuluyor. Bu da, yaşanan olayda da açıkça görüldüğü gibi, yönetimi ve kontrolü neredeyse imkânsız yeni ve daha büyük çatışmalar yaratıyor. Bu çatışma durumu o kadar büyüyor ki, avukatlar kimliği belli olmayan kişiler tarafından bazen yaşamı tehdit eden içeriğe sahip, tehdit mektupları alıyorlar. Ayrıca, demokrasi eğitimi, okul yönetiminin “yasadışı” düzenlemeleri yoluyla başarılı olamaz. Bu daha çok “çok dilliliği yaşatmak” ile mümkün olabilir. Sayın bakan, sizin de örnek bir uygulama olarak yansıttığınız gibi, okulların ortaya koyduğu keyfi olarak kapsamlı dil zorunluluğu düzenlemelerinin daha fazla uyum yerine ülkede daha fazla dışlanmaya ve yasal belirsizliğe yol açacağını vurgulamak gerekir.
Almanya’daki Türk Veli Dernekleri Federasyonu olarak bir kez daha, öğrencilere yönelik (ders dışı) her bir dil yasağının, anayasanın 2. maddesinin 1.paragrafına göre kişiliğin özgür gelişimi temel hakkını ihlal ettiğini vurgulamak istiyoruz. Bizim fikrimize göre Almanca dili dışında hiç bir dilin konuşulamayacağına yönelik herhangi bir yasak 2000/43 EG sayılı Irkçılıkla Mücadele Yönetmeliği’nin 2.maddesinin 2.paragrafının b fıkrasını da ihlal etmek anlamına gelir. Ne olursa olsun hukuki koruma böylesine önemli bir müdahaleye üstün gelir. Bununla birlikte böyle bir yasa yoktur. Olsaydı anayasaya uygunluğu oldukça şüpheli olurdu.
Burada FÖTED’in herhangi bir mahkeme durumunda, yasadışı “gönüllü taahhütler” ve “dil yasakları” yoluyla anayasaya aykırı durumların kurumsal olarak yerleşmesini önlemek için, davaya müdahil olacağını açıkça vurgulamak isteriz.
Eyalet hükümeti ve Baden-Württemberg Eğitim ve Kültür İşleri Bakanlığı daha önceki yazılarında Alman dilinin sınıf dışında zorunlu olarak kullanılmasının (okul bahçesinde Almanca) anayasal ilkeleri ihlal edeceğini açıklamış ve aşırı sağcı AfD partisinin 30 Ocak 2017 tarihli “okul bahçesi dili” ile ilgili başvurusunu anayasaya atıfta bulunularak reddedildiğini bildirmişti (Belge 16/1526).
Son olarak sizden Almancanın okul dili değil eğitim dili olduğunu açıkça ortaya koyan bir görüş bildirmenizi istiyoruz. Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti Eğitim Bakanlığı`nın 26 Mart 2012 tarihli bir açıklaması (Az: 321-6.08.03.10 No. 57264) sizin için bir şablon görevi görebilir. “
Saygılarımızla
Berin Arukaslan – Dr. Ali Sak