Özal`lı günlere bakış….
Turgut Özal, özellikle benim kuşağımın ekrandan ilk tanıdığı siyasetçiydi diyebilirim. Yıl 1983 idi, daha köyümüze yeni televizyon gelmişti, Babam işlettiği kahvehaneye her yanı beyaz mika kaplı bir cam ekran almıştı. Bu bezay cam, köyün ikinci televizyonuydu. İlk televizyon rahmetli Hakkı Şehri Beyaz`ın kahvehanesine alınmıştı ve oğlu şimdilerde iş adamı Ayhan Beyaz da, televizyonu kurmuş ayarını filan yapmıştı. Bizim televizyonu da, ayarlamaya çalışıyordu, lakin mahallemiz dere yatağında olduğu için yayını zor çekiyord, buna da sabretmeyen babam ikide bir televizyonu kucaklıyordu. Rahmetli Sadık Arı dayı olmasa çoktan pencereden sallardı dışarıya. Televizyonun görüntüsü bozulduğunda babamın sinirlendiğini bilen Sadık Dayı, ekranda sadece karıncalanma/parazitler de olsa, “Ahmet hayle kalsın” diyordu ama…
Neyse, televizyon niye mi konumuz oldu? İşte ilk bu yarı çeken yarı çekmeyen televizyondan Turgut Özal ve diğer adayların, 10 dk. seçim propagandalarını izliyorduk. Yani rahmetli Özal ve diğerleri, bir şekilde bizim kahvenin duvarına monte edilen sehpanın üzerinden, bize Dölek Köyü insanına yapmak istediği siyaseti anlatıyordu. Diğerleri de anlatıyordu, ama benim çocuk yaşta edindiğim izlenim bizimkiler, “işte bu” diyerek rahmetli Özal`ı dinliyordu. Yakın takipte Özal vardı. Zaten köyümüzün ileri gelen büyüklerinden olan rahmetli Şehri Gergin amcamız, Gümüşhane`de Anavatan partisi ile sıcak temas halindeydi. Nitekim çok geçmeden babam ve bir kaç büyüğümüz de partinin destekçileri olmuştu.
Evet, biz Özal’da kalmaya devam edelim. Özal, seçim konuşmalarında her haliyle sempati topluyordu, rahmetli Mahmut Emmi de, “ula uşalar habu herif ey konuşuyor” diyordu. Uzatmayalım seçim geldi, oylar sandığa atıldı, akşam sayım başladı. Bizim televizyon bir gidiyor, bir geliyordu tıpkı, Halkçı Parti-Necdet Calp ve Milliyetçi Demokrasi Partisi -Turgut Sunalp`ın oyları gibi. Bıraktık televizyonu, radyodan dinlemeye başladık seçim sonuçlarını. Hiç unutmam, babamla ANAP hanesine yazılan milletvekillerini sayıp durduk, tamamdır dedik ve geç saatlerde uyuduk.
Ve sabah Türkiye, Özal ile başlamıştı güne. Köyüm insanının dahi tamam dediği Adam, Türkiye`nin başına gelmişti. Sonra çok geçmeden farkı görülmüştü. Şehirler, adeta art arda ışıl ışıl oluyor, telefonsuz köyler telefona kavuşuyordu. Elektrik de aynı, bizim köyümüz de bu hizmetten nasiplenmişti. Akü ile televizyon izleme yerine, kablo dönemi gelmişti. Daha sonra ben Kocaeli, İstanbul oralara 1987`lerde geldiğimde, gerçek Özal`ın hizmetlerine şahit olmuştum. Otobanlar, yollar, köprüler, yüksek binalar, doç kamyon S600, 900ler alabildiğine. Daha neler neler, nitekim, saydıklarım ve saymadıklarım, Özal ve ekibini ikinci seçimde de zafere taşımıştı. Adalet bakanı olarak Mahmut Oltan Sungurlu hemşehrimiz de, bu hükumetlerin en çok sevilen bakanıydı.
Rahmetli Özal, elbette eleştiriler de alıyordu. Herkes iyi yapıyor demiyordu kendisi için. Serbest piyasa politikaları, aile durumları filan. Sonra zaten oyu erimeye başladı, kendisi de 8.Cumhurbaşkanı olarak ülkeye hizmete devam etti. Öyle veya böyle eleştirilse de, eleştirilmese de rahmetlinin ayrıştıran bir dil kullandığını ben hatırlamıyorum. Ayrıca oy verenlerin tam sevgisini, oy vermeyenlerin de sempatisini kazanmasını biliyordu. Böyle bir devlet adamıydı. Birleştirici yön çok fazlaydı. Tüm seçmen Anaplı değildi, ama kendisine düşman gibi de bakmıyordu. Tabii benim kanaatim bunlar. Sonra 1993 yılında tartışmalı bir ölümle aramızdan ayrıldı. Mekanı cennet olsun, kendisine döneminde oy veremedim, ama hakkım varsa sonuna kadar helal olsun. Asla kendisini unutmam. Hep hayırla anacağım. Şimdi, bazı paylaşımları görünce, spontane şekilde bu satırları oluşturdum…