Bilinmezlik ve SON
Bin dokuzyüz seksen iki yılında,
Hürriyet Gazetesinde, muhabir olarak gazeteciliğe başladım.
Hocam Suat Türker oldu.
Neler haber olur? dedim.
Beş kişinin toplanıp: ‘Aaa bu nedir? dediği her şey haberdir’ dedi.
O beş kişinin toplananabileceği yerlerin peşine düştüm.
O beş kişi hep vardı ve hep haber yaptım ve sorun varsa çözüldü, ilginçse üstüne eğilindi.
Şimdi ise beş bin kişi bakıyor! İşine gelen istediği gibi yazdırıyor.
Veya haber bile olmuyor.
Bilinmezlik taşıyorum bilemiyorum.
Haa bu yazıyı yazmadan önce, ceplerimi karıştırdım; seksenlerden başlamak üzere! Hürriyet, Sabah, Kanal Avrupa, DPV, basın kartları çıktı.
Şu saatten itibaren ONLARI CEBİMDE TAŞIMIYORUM…
Onları bİr kutaya koyup yanına; doğacak torunlarıma bir not bırakarak,
SAKLAYACAĞIM.
Şimdilik; Gelecek nesile sizi nasıl şikayet edeceğim; oradan ne çıkar? Bilinmezlik taşıyorum bilmiyorum..bilmiyorum.
Siz; sözde bir kişinin yönlendirmesiyle ve (her şeyi o çözer) diyerek, dine de karşı olmuş olmuyormusunuz? bilmiyorum.
Kur`an da Yunus suresi yüzüncü ayet;
Düşünmeyen beyinlerin üzerine pislik yağar, diyor.
Bu pisliğin henüz halen ne olduğu anlaşılamıyormu?
Bilmiyorum.
Gidin verin beyninizi üç beş kuruşa kiraya, yan gelip yatarak çocuklarınıza istikbal bekleyin.
Özgür basın olmadan, aktarın sorunlarınızı.
Çözün sorunlarınızı.
Aktarabilirmisiniz; çözebilirmisiniz bilmiyorum…
*************
Bilinmezlik taşıyorum.
Bende bir şeyler,
birşeyleri taşıyamıyor.
Ama!
Neyin neyi taşıyamadığını bilmiyorum.
Ruhum bedenime mi,
Bedenim ruhuhuma mı ağır geliyor?
Ya da beynimin odaları mı dar?
Bilemiyorum.
Bir bildiğim var.
Fazladan bir bilinmezlik taşıyorum.
Ve onun da ne olduğunu bilmiyorum.
Bilinmezlik taşıyorum.
Yunus Işıkoğlu/TÜM DÜNYA