Övgü ve mükâfat
Tatil bitti ve yeni tecrübe ve hatıralarımızla Almanya`ya döndük. Çocuklarla Türkiye`ye giden insanlarımız bazı küçük sorunlarla karşılaştılar. Bazı çocuklar oraya uyum sağlamakta zorluk çektiler. Bunu bizzat kendim tecrübe ettim. Memlekete ayak basar basmaz çocuklar benden kıvranarak internet istediler. Yeni numara ve paketler alındıktan sonra herkes odasında tek başına, iş başına.
Eskiden köyde mahallede hatta şehirde bile birlikte sosyal bir yaşam vardı. Ayşe Teyzeden, Bakkal Amcadan, komşudan, esnaftan bizler nezaket kuralları öğrenirdik. Birçok aile bu kuralları çocuklarının bilmediğini bu tatilde farketti. Biz de bir farkındalık yaratıp, bu konuya eğilelim dedik.
Tabiki çocuklarımıza karşı görevlerimizi yapacağız. Onların bütün ihtiyaçlarını karşılayıp, iyi bir eğitim almalarına çalışacağız. Fakat bu arada dikkat etmemiz gereken şeyleri de unutmayacağız. Bence onlara biraz daha fazla zaman ayırıp içli dışlı olmalıyız.
İnsanlarda övülme arzusu yaratılıştan gelir. Bu duygu adalet duygusunu açığa çıkarır. İşte insanı kötülükten alıkoyup iyiliğe yönelten bu övülme arzusu ve yerilme korkusudur. Bu iki güdü insanın sorumlu davranmasına etki etmektedir. İnsan böylece iyiyi över, arzu eder ve övülecek davranışlar sergiler. Her insan iyi ve iyinin tarafında yer alma fıtratına sahiptir. Örneğin, insana emanet edilen görevi layıkıyla sürdürmesi iyidirYaşlı komşusuna yardım etmesi iyidir. Karşılık beklemeden yapılan işler iyidir. Bu davranış insanda vicdan, hak ve adalet değerlerinin olduğunu gösterir.
Çocuklarda bu değerlerin oluşması için övgü ve mükâfatın hak edildiği davranışları aileler takip etmeli ve ona göre ya mükâfatlandırmalı ya da cezalandırmalıdır (Şiddete başvurmadan). Bunun içinde sosyal medyaya ayrılan zaman kısıtlanmalı. Bu vakit bu davranışların hangisinin övgü ve mükâfata layık , hangisinin ise cezayı hak ettiğini istişare etmekle geçirmeliyiz. Kısacası hepimiz kendimize çeki düzen vermeliyiz, yapanlar müstesna.