kor ve kül
sana kurşundan kelimelerini getireceğim sessizliğin,
bir Beretta’nın ağzında sıcak;
gürültülü bir kıyım başlasın istiyorum
bu sağır eden sessizlikte…
kalmışsa bir kaç hatır kırıntısı,
belki çekip tetiği,
bir kelime sahibi yaparsın beni…
eylülün dilleri çözüldü artık;
içime konuşur durur…
topla bir an önce,
içimde yüzen
dağınık ezgilerini güzün,
belki bir gün onlardan
bahar şarkıları derlersin bana…
bak germiş yayını,
eli kirişte bekliyor mevsimler;
bir işaret ver,
kırayım,
düşlerimize çekilen okunu zamanın…
saçları hep limon sarısı,
sende o sonsuz suskunluğu var eylülün,
hep gümüş bir istiridyenin içine bırakır renklerini
ve yine bir hüzün denizine kalır,
maviyi dipte saklamak…
gece ki,
avından mahrum kalmış baykuşun gizlendiği,
kanadının altına sığınmış yusufçuğu kapıyor senden,
yine karanlığın kanatlarına kalıyor,
sırrı uzaklara taşımak…
sönmüş ve kaymış yıldızlar diye,
ikiye böldü bizi gökler,
gölgesiz kaldık ansızın
gecenin engin atlasında…
karanlık göklerin tüm limanlarında,
bir yangın çıktı sonra en müthişinden;
birimiz kül tarafında,
diğerimiz kor tarafında kaldı ayrılık ateşinin,
rüzgar savuramadı
uğurlayamadığımız küllerini içimizden…
Helsinki, 24.3.2016