Haberler

Nobel`li Aziz Sancar kanseri can damarından yakaladı

Prof. Sancar: Kanser mekanizmasının 10 yıl içinde çözüleceğine inanıyorum.

Bu yılın Nobel ödülleri açıklandı. 2015 Nobel Kimya Ödülü`ne layık görülen üç bilim adamından biri Prof. Dr. Aziz Sancar oldu. İlk kez Türk asıllı bir bilim adamının Nobel kazanması tüm dünyada büyük yankı buldu ve Sancar`ın başarısını tüm Türk dünyası büyük gurur ve sevinçle karşıladı.

Animasyon: DNA yay şeklinde sarmallaşmış bir merdivenSancar kanserin ana can damar anahtarını buldu

Biyokimya, biyofizik ve molekülerbiyoloji alanlarında “akademik ünvana“ sahip olan Aziz Sancar`a Nobel Kimya Ödülü getiren bilimsel çalışmasıyla, bakteriden insana kadar tüm hücrelerde var olan bir “emniyet sisteminin“ tam olarak nasıl çalıştığını gün yüzüne çıkarıyor. DNA onarım mekanizması olarak bilinen bu sistem “yaşamın en temel kurallarından biri“ olan hücre devamlılığını garanti altına alıyor, dolayısıyla hücre için olmazsa olmaz değerde hayati önem taşıyor. Kanser hücreleri de sonuçta bir hücre. Dolayısıyla bu doğal mekanizma ne yazık ki (!) kanser hücrelerine “devamlı yaşama avantajı“ kazandırıyor. Bu durum kanser lehine olsa da, zira Sancar kendisine Nobel getiren çalışmasıyla kanserin ana can damarını açacak anahtarı buldu.

Nedir bu DNA, neden bu kadar önemli?DNA üzerinde genetik bilgi taşıyan genler bulunur.

İnsan için beyin ne anlama geliyorsa hücre için de DNA o anlama geliyor. Bilgisayar örneğini ele alırsak, bilgisayar için ana bellek neyse hücre için de DNA o demek. Ya da diğer bir örnekle, “DNA hücrenin kütüphanesidir“ de diyebiliriz. Hangi örnek olursa olsun, her üç örnekte sonuçta bilgi söz konusu. Beyin, bilgisayar ve kütüphane benzetmesinden yola çıkarsak, böylece DNA`nın hücrede bilgilerin (gen denilen bölgelerinde) barındırıldığı bir araç olduğunu anlıyoruz. DNA bilgiyi nesilden nesile (hücreden hücreye) aktaran bir araç, dolayısıyla (biz) biyologlar bu bilgiyi hücrelerin genetik (kalıtsal/ırsi) bilgisi olarak tanımlıyoruz. DNA`nın tüm bu özellikleri hücre ve onun geleceği için hayati önem taşıyor. Bu yüzden, DNA`nın kırılmaması, kopmaması, yani devamlı sağlam kalması gerekli ve bu ancak hücrenin DNA`sını onaran bir emniyet sistemine sahip olmasıyla mümkün. Hangi hücre olursa olsun, DNA`daki hasarı onaramayan hücre ölmeye mahkum.

Anahtar kanser tedavisinde işe yarayabilir. Sancar`ın bulduğu anahtar

Aziz Sancar hasar gören DNA`yı hücrenin nasıl onardığını açıklayan “nucleotid excision repair (nükleotit kesip-çıkarma onarımı)“ diye bilinen bir mekanizmanın “tam haritasını“ çıkarmayı başardı. Sancar bu haritanın ne ifade ettiğini şöyle açıklıyor: “DNA onarımı insanı kansere karşı korumakta önemli. Çünkü kanser yapan etkenlerin çoğu DNA`yı bozuyor ve o yolla kansere sebep oluyor. Biz, `DNA kendini nasıl onarıyor, hücreler kendini nasıl kansere karşı müdafaa ediyor`, bunu aydınlattık. Ayrıca bu DNA onarımının bir de kanser tedavisi için önemi var. Çünkü kanseri tedavi etmek için kullanılan ilaçların çoğu, kanser hücrelerinin DNA`sını tahrip ediyor ve kanser hücreleri onu tamir etmeye çalışıyor. Biz de orada girişim yapıp kanser ilaçlarının daha etkili olmasına çalışıyoruz.”

Anahtar kanser hücrelerini intihara yönlendirebilir. Sancar`ın anahtarı “kilide“ uyabilir

Aziz Sancar`ın ayrıntısını ortaya koyduğu DNA onarım mekanizması yine tüm hücrelerde “olmazsa olmaz“ başka bir doğal mekanizmayla, aykırı çalışsalarda, çok sıkı bağlı: Doğal intihar programı (“kilit“). Bilimsel adı “apoptoz“ olan bu ölüm mekanizması, normalde, embriyonal gelişim evresinde embriyonun bazı kısımlarındaki hücrelerin ölmesini ve böylece, mesela biz insanlarda; parmak arası, göz çukuru, ağız, kulak, burun, vajina gibi dokusal girintilerin oluşmasını sağlıyor. Ya da DNA`sı hasara uğramış veya yaşlanmış, gereksinimini yitirmiş, virüsle enfekte edilmiş hücrelerimizi intihara yönlendirerek dokularımızın ve bağışıklık sistemimizin devamlı korunmasını sağlıyor. Ölümle yaşam arasındaki dengenin korunduğu sağlam hücrelerimizde doğal intihar programı çok sıkı kontrol altında tutuluyor. Zira dengedeki herhangi bir bozukluk birçok hastalığın sebebi olduğu gibi kansere de neden oluyor. Bugün kanser tedavisinde kullanılan çoğu ilaçlar (kemoterapi) veya radyoaktif ışınlar (radyoterapi) kanser hücrelerinin DNA`sına hasar vermeyi ve bu sayede aslında onların intiharını hedefliyor. Ancak, tıp henüz bunu tam başaramadı. Çünkü çoğu kanser hücresi kemo- ve radyoterapiye karşı direnç gösteriyor ve direnç sorununa henüz etkili bir çözüm yok. Şu an için tek çare kanser hastasına kemo- ve/veya radyoterapi ugulamak ve hastanın buna “cevap vermesini“ beklemek.

Kansere etkili "üç silahşörler" Anahtar+İntihar+Biyolojik Saat yolda! Sancar anahtarını “daha uyar“ hale getirecek

Kemo- ve radyoterapi direncinin en önemli nedenlerinden biri, Aziz Sancar`ın da vurguladığı gibi, terapinin DNA`da yaptığı hasarı kanser hücrelerinin (aslında intihar etmeleri gerekirken) hemen onarıyor olmasında yatıyor. Diğer bir ifadeyle kanser hücreleri, terapinin asıl hedefi olan ölüm mekanizmasını kullanmaya bile gerek kalmadan tamamen es geçiyor ve ölmekten kurtularak ayakta kalıyor. Burada Aziz Sancar`ın ayrıca üzerinde çalıştığı diğer önemli bir hücresel olgu da muhtemelen rol oynuyor: Hücrenin biyolojik saati. Daha önceki çalışmalarıyla hücrelerin biyolojik saatiyle DNA onarım mekanizması arasında bağlantı bulunduğunu kanıtlayan Sancar, kanserin daha etkili tedavisi için gün içindeki en etkili ilaç dozunun dikkate alınmasının altını çiziyor. Kanser mekanizması, büyük bir olasılıkla Prof. Aziz Sancar`ın da katkılarıyla, yakın gelecekte nihai olarak çözüleceğe benziyor, belki de, Sancar`ın da tahmin ettiği gibi, önümüzdeki ilk on yıl içinde!

Dr. Ercan Çalışkan – Haber-Yorum /Muhabirce Düsseldorf

Grafikartplus Ajans

Diğer haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu