Uğraşma Ömrüm
Savurduğun küller geri döndü Azra; tüm yenilgiler geri döndü
Keşkeler kımıldandı asırlardır hareketsiz
Desem ki
yenik ve yaralı bir militan gibi
hep seni beklemiş yüreğimin ihtilali…
İzlerini sürdüm geçmişin
Orada ne çok gül yüzlü kızların sırları; gözlerinde kaç başak vardı, boynu eğik
Biz sahi neydik Azra, neydik
Sonumuza mı dokundu zaman
Hangimiz ötekinden önce gittik…
Gölgelerin izlerini sürdüm kırık aynalarımda
Koruda kobra ıslığı, önlerinde necmi şark
Çelik ve çılgınlık krallığını arkalarında bırakarak yollara düşmüşlerdi
Ölçüsüz ve çekilmez yitiklikte haritalar verilmişti ellerine; hiçbirinde evim yok…
Onlara söz verilmişti Azra
Bir sabah olacaktı pürüzsüz ruhları bekleyen
Sözde bir serçeyle kurtulacaklardı gagası kanlı çöl şahininden…
Vaat edilmişti, alevden melekler yönetecekti dünyayı
İsin hükmü bitecekti
Kor kara düşerken kısılmayacaktı sesi ateşin…
Sevi ağuyu akıtırken dışarıya şarapta kan tortusu kalmayacaktı
İnce bir arık akacaktı kalpten kalbe
Kurallar bozulacaktı-bir kerecik olsun-destursuz girecektin avluma bir rüzgâr aralığından
Gidişin tevatürden hallice bir isnat olarak kalacaktı yâdımda…
Sen bilmezsin, kaç çağrı bıraktım sağır duvarlarına
Günler seneler geçti, sessiz sedasız bir erik ağacı kurudu içimde; unutuldu denizde çırpınışın yorgunluğu…
Bilmezsin Azra, suyun hep geç kaldığını bir söğüdün köklerine yürürken…
Bitti, gitti
Uğraşma ömrüm; gelmezsin…
Josef Kılçıksız, Fransa, Ekim, 2016